Bir anlatıcı, yirmi bir yıl önce akşamın yedisinde rüzgarın nasıl estiğini kesinkes anımsadığını ileri sürerse, gülümsemem. Ona inanırım. Bana gelince, yirmibir yıl önce başıma gelmiş herhangi bir şeyi anımsama konusunda, itiraf etmem gerekirse, ne bir masal babasının, ne de mahkemede bir tanığın belleği ile karşılaştırılabilir benimkisi: Olup bitenleri asla çıkaramam. Benim bilme mekanizmam başka türlü
Zekânın eylemleri bahsettiğim yapıları yıktığı zaman, insan yaşamı bir eksiklik hissetti (ama hemen tam bir yıkım hissetmedi). Eskilere uzanan bu iletişimin, Tanrı gibi tarihi olan (dokunaklı ve dramatik) nesneler üzerinde düşünceye dalarak gerçekleştirdiği bu kaynaşmaya artık ulaşılamaz gibi görünmektedir. O halde seçim yapmak gerekiyor –ya inatla dogmalara bağlı kalmak– ya da tek yakıcı yaşam biçimi
Büyücünün elindeki porsuk ağacından asa, donuk ve alçalan karanlıkta gümüşi bir ışıkla parlıyordu. Arren’in gözüne, başka hafif bir parıltı daha takıldı: Elinde tuttuğu çıplak kılıcın keskin yerinde beliren bir ışık pırıltısı. Ejderhanın davranışı ve ölümü bağlama büyüsünü bozmuş olduğu için, daha orada, Selidor kumsalındayken kılıcını çekmişti. Ve burada, topu topu bir gölge olsa da yaşayan

Ulus Baker —Sanat ve Arzu

“Bakış açısı” nedir?; görüş, kanı, kanaatle arasındaki farklar. – Heidegger’in ayrımı: “gerçek hayatta gözlemlemek” ve “modern bilimin laboratuvar koşulları”. – Pavlov’un deneyi ve bakış açısı problemi; affect’ler. – Anlama ile hissetme ayrımı. – Nietzsche’de tragedyanın ölümü. – Physis, aisthesis. – Eski Yunan’da formlar öğretisi, aşkın biçimlerin ardışıklığı. – Kepler’in devrimi: aşkın formların ve ayrıcalıklı anların

Carl Gustav Jung: Geçmişe bakış

Bana hikmet sahibi ya da bilge denmesini kabul edemem. Birisi bir ırmaktan bir avuç su çıkardı. Bunun ne anlamı var? Ben o ırmak değilim, ırmaktayım ve hiçbir şey yapmıyorum. Başka insanlar da orada ve çoğu onunla bir şeyler yapmak zorunda olduklarını hissediyorlar. Bense hiçbir şey yapmıyorum. Kuru dalların üzerinde güller açtırmam gereken kişi olduğumu hiç
Proust insanları iyileştirme sanatının çok ciddiye alındığı bir ailede dünyaya geldi. Babası doktordu ve tipik ondokuzuncu yüzyıl fizyonomisine sahip, yapılı, sakallı bir adamdı. Otoriter bir görünüşü, karşısındaki insanın kendini ödlek gibi hissetmesine yol açan delici bakışları vardı. Ahlaki üstünlüğü bedeninden taşıyor gibiydi; bu yalnızca tıbbı meslek edinmiş kişilere özgü bir şeydi, hafif öksürükten ya da
Yalnız olmak iyidir, yalnızlık zordur çünkü, bir şeyin zorluğu da onu yapmamız için artı bir neden oluşturur. (24) * * Hayatta yapılacak en iyi şey, herkesin her şeyi, yazgısını, geleceğini, bütün ufkunu ve dünyasını kendi içinde taşımasıdır. Ancak, kendi dünyasında varlığını sürdürmeye, kendi beni içinde yaşamaya elbet kolay katlanılamayacak anlar vardır; bazen insanın kendisine daha

Samuel Beckett, Proust (43—46)

Alışkanlığın ölümüne örnek diye çözümlenen o ilk Balbec ziyaretinde olduğu gibi, otele bu gelişinde de bitkin ve hastadır. Ama şimdi ejderha uysallaştırılmıştır ve mağarada bir odadır. Alışkanlık yeniden örgütlenmiş, yeni bir yapı kazanmıştır – Proust’un, “bir göz kapağının tersine çevrilmesinden daha uzun ve daha zor [bir süreç ki] çevremizin ürkütücü ruhuna bizim kendi tanıdık ruhumuzun

Vivian Maier, Self—Portraits

Bağımsız, özgür bir kadının klişeleşmiş Avrupalı duyarlılıklarına uyan, aksanı ve her şeyiyle New York’ta doğmuş bir kişi. Buluntu eşyalar, sanat kitapları, gazete kupürleri, ve filmlerin yanı sıra siyasi ıvır zıvır ve biblolarla ağzına kadar dolu bir dolabın hikayesi… Yani Vivian Maier’in. Fotoğrafçılığıyla dünyayı kendine hayran bırakan ve yirminci yüzyılın ikinci yarısında Amerika’nın en ilginç harikalarından

Hermann Hesse: Incipit Vita Nova

Yaşamımda, çoğunluk insanların yaşamındaki gibi, bir özel başkalaşım noktası, bir korku, karanlık, yalnızlaşmışlık yeri, bir görülmemiş körelme ve boşluk günü var; bugünün akşamında ise, gökyüzünde yeni yıldızlar, içimizde de yeni gözler doğuyor. O zamanlar, titreye titreye, gençlik dünyamın yıkıntıları arasında dolaşıp duruyordum, kırık düşünceler, kopuk, dağınık düşler üstünde; neye baksam, un-ufak oluyor, yaşamaz oluyordu. Yanımdan,