Ahmet Cemal, Ingeborg Bachmann'dan çevirdiği bu bölümü kurşun kalemiyle yazıp 1989'un Mart'ında armağan etmişti bana. Tabii ben o gün otuz yaşına basmıyordum ama Ingeborg Bachmann da erkek değildi ona bakarsanız. Aslolan sözü edilen duyguyu kavramaktı. Nitekim ‘otuz yaşın kötü başladığını’ anlattığım eski bir öyküde (Yürekte Bukağı / 1978) F.S. Fitzgerald'ın şu saptamasına yer vermiştim.
Yakında seksen iki yaşında olacaksın. Boyun altı santim kısaldı, olsa olsa kırk beş kilosun ve hâlâ güzel, çekici, arzu uyandırıcısın. Elli sekiz yıldır birlikte yaşıyoruz ve ben seni her zamankinden çok seviyorum. Sadece benimkine değen bedeninin sıcaklığıyla dolan, kahredici bir boşluk taşıyorum göğsümün tam ortasında yeniden.
Herhangi bir yaşam, istediği kadar uzun ya da karmaşık olsun, tek bir an'dan oluşur aslında — kişinin kim olduğunu keşfettiği andan.
Şunu itiraf etmek gerekiyor ki, yaşamın güçlüklerinden geçerek gelen, harcadığı çabayla bataklıktan kendini kurtaran, tüm zorlukları geride bırakıp yüksek bir düzeye ulaşan biri, yaşamın iyi ve kötü yanlarını herkesten iyi bilir.
Ben cesur değilim. Yalnızca korkmanın, yapmaktan korkmadığım şeyleri yapmama engel olmasına izin vermiyorum.
Sylvia Plath bu şiiri, Devon'da sakin bir pazar, köyüne taşındıktan kısa bir süre sonra yazmıştı. İlk kez yazabileceği kendine ait bir odası vardı. “Tüm ruhum muazzam bir şekilde genişledi,” diye yazmıştı annesine, —evi bahçeden, o yaşayan şiirden büyük, "şeftali renkli glayöller, sıcak kırmızı, ve sarı zinya çiçekleri" ile doldururken.
Yedi sekiz yaşımdan bu yana istemiş olduğum şeyde başarıya ulaştım. Hangi ölçüde başarıya ulaştım onda? Bunu bilemem, ama istediğimi yaptım, dinlenen, okunan yapıtlar verdim. Bundan dolayı öleceğim an, birçok insan gibi şöyle diyerek ölmeyeceğim:
İngiliz psikiyatr R.D. Laing bir yerde insanların korktuğu üç şey vardır diye yazmıştı: ölüm, diğer insanlar ve kendi zihinleri. Kendi zihninden ölesiye korkan biri olarak onunla bir an bile baş başa kalmaktan eskiden beri korkmuşumdur.

Jean Baudrillard, İrade Sapması

Artık inanamıyoruz; ama inanana inanıyoruz. Artık sevemiyoruz; yalnızca seveni seviyoruz. Artık ne istediğimizi bilmiyoruz, ama bir başkasının istediğini isteyebiliyoruz. İstemek, yapabilmek ve bilmek eylemleri terk edilmedi, ama ikinci bir merciye devredilerek, genel olarak ilga edildiler.
Bu sabah mektubunu bulmak, okumak, bana hem yaşamı hem de sonundaki ölümü daha dayanılır kıldı. Birden yüksek dağlar, henüz boz rengi olan yamaçlar, tepelerdeki beyaz kar, sessiz, küçük İsviçre köyleri anlam kazandı ve buraya geldim geleli ilk kez ayağım yere değdi.