Yalnız olmak iyidir, yalnızlık zordur çünkü, bir şeyin zorluğu da onu yapmamız için artı bir neden oluşturur. (24)
* *
Hayatta yapılacak en iyi şey, herkesin her şeyi, yazgısını, geleceğini, bütün ufkunu ve dünyasını kendi içinde taşımasıdır. Ancak, kendi dünyasında varlığını sürdürmeye, kendi beni içinde yaşamaya elbet kolay katlanılamayacak anlar vardır; bazen insanın kendisine daha bir sıkı, nerdeyse daha bir inatla tutunması gerekir. Özellikle böyle anlarda dışarıdaki bir güce başvurulur, bazı önemli olaylar karşısında yaşamın orta noktası içten alınıp dıştaki yabancı bir nesneye, örneğin bir başka kişinin içine aktarılır. Bu, denge denilen şeyin temelinde yatan alabildiğine açık yasalara aykırı bir davranıştır, böyle bir davranış da ister istemez ciddi sonuçlar doğurur. (6)
* *
İnsanın bir hayvanı kendine alıştırmasına, onu adeta kendisiyle düşüp kalkmaya, kendisiyle dostluk kurmaya zorlamasına her zaman söz konusu hayvana karşı haksız bir davranış gözüyle bakmışımdır. Böyle bir davranış hayvanın içinde bize karşı yavaş yavaş bir güvenin oluşmasına yol açar, oysa biz onun ufak bir rahatsızlığında çaresiz kalır, bize duyduğu güvenin gereğini yerine getiremeyiz, çünkü rahatsızlığının ya da bizden beklediği şeyin ne olduğunu kavrayabilecek durumda değilizdir. Verebileceğimiz ne vardır kendisine? Onu bize yaklaştırabilir, kendi alışkanlıklarımızla onu şımartabilir, yani onunla oyunlar oynayabiliriz. Bu suçu işleriz habire, yerine getirilememiş bir yığın sözün, sürekli fiyaskoların suçunu yüklenir dururuz. İşte söz konusu dostlukta bizim payımıza düşen. (1)
* *
İçteki tüm düzensizlikleri tek başına düzene sokmak, bu konuda kimden olursa olsun yardım beklemekten sonsuz ölçüde daha olumlu bir davranıştır. Bunu ben henüz çocukken, kendimi içine itilmiş gördüğüm o tuhaf durumlarda yaşadım ister istemez. Ve görüşümün yerindeliği sonradan sık sık doğrulandı. İnsanların (oğulların babalarıyla örneğin ya da eşlerin birbiriyle) içinden çıkılmayacak gibi kavgalı olduklarını, birbirlerine diş bilediklerini, giderek birinin öbürüne daha hoyratça davrandığını, daha bir küçümsemeyle ve gerçeği daha çok çarpıtarak baktığını gördüm ve şunu anladım ki, yalnızlık içinde yaşayacak kişide başgösterecek aynı yoğunlukta bir kavga, o kişide ister istemez bir ilerlemeyi beraberinde getirecektir. (10)
* *
İnsana yakın olan yalnızca kendi iç dünyasıdır; başka her şey uzağındadır onun. (17)
* *
Kendilerini bir armağan olarak sunmadıkça, büyük yapıtlar ne zorla ne de çabayla ele geçirilebilir. Ama kendilerini buyur edip sundukları da ağırbaşlı ve yalnız kişilerdir ancak; ağaçlıklı gezi yollarını değil, kendi kendilerine giden çetin yolu sessiz sedasız adımlayanlardır. (24)
* *
Oyun bitiminde tiyatrodan seyircileri apar topar dışarı atmaya iten neden, sahnede kendilerine sunulmuş pek çok şeyden sonra perdenin inmesine katlanamayışları değil midir? (14)
* *
Kimselerin pek uğramadığı ıssız bir köşeden bir başkasına söz etmek, söz konusu yerin ıssızlığından büyük bir bölümünü yitirmesine yol açmaz mı? (3)
* *
Kalabalıklar, yalnızların varlığını hoş karşılamaz. (24)
* *
Yalnızlardan söz açmak, insanların bu konuda fazlasıyla çok şey bildiğini düşünmektir. Sanılır ki, yalnız denince ne anlamak gerektiğini bilir herkes. Ama hayır, bildikleri yoktur, bir yalnız’ı asla görmüş değillerdir çünkü, kendisini tanımadan ondan nefret etmiş, ona kin beslemişlerdir. Ona komşu olmuş, onu canından bezdirmişlerdir. Bitişikteki odalarından gelen sesleri onu yolundan saptırmaya çalışmıştır. Gürültüleriyle sesini bastırması için eşyayı ona karşı kışkırtmışlardır. Ve çok eskiye dayanan bu içgüdüsel davranışlarında da haksız sayılmazlar, çünkü yalnızlar gerçekten düşmanlarıydı onların. Ama yalnız’ın başını kaldırıp bakmadığını görünce düşünüp taşınmış, bütün yaptıklarının yalnız’ın öpüp başına koyacağı şeyler olduğunu, yalnızlığında onu daha da güçlendirdiklerini ve yalnız’ın kendilerinden sürekli uzaklaşmasına yardım ettiklerini sezmişlerdir. Bunun üzerine bir başka yol izlemiş, en son, en etkili bir çareye başvurmuş, yalnız’ın karşısına değişik bir silahla, şan ve şöhretle çıkmışlardır. Bu konuda koparılan gürültüye başını kaldırıp bakmayan ve yolundan şaşmayan bir yalnız da hemen hiç görülmemiştir. (25)
Dost denilen kişiler dans ve müzik gibi olmalı, asla bilinçli değil, istemdışı bir gereksinime uyarak onlara doğru yola koyulmalıdır. Dostluk, bunun sonucunda doğup çıkmalıdır ortaya. Birbirlerine doğru yürüdüler mi, biri ötekine ayakbağı olur. (1)
* *
Sözde pek değer taşımayıp horlanan nesnelerin bir yalnız’ın o geniş ve sevecen ellerine düşünce, nasıl toparlandıklarını hiç fark etmedin mi? Minik kuşlara benzer bu nesneler, yitirdikleri sıcaklığa yalnız’ın ellerinde yeniden kavuşur, canlanıp kıpırdanmaya başlar, uykularından uyanır, içlerinde bir yürek çarpmaya başlar, güçlü bir denizin alabildiğine iri dalgaları gibi, yalnız’ın kulak kabartmış dinleyen ellerinde kabarıp alçalır. (1)
* *
Hayvan ve bitkilerdeki tüm güzelliğe, sevgi ve özlemin sessiz ve sürekli bir biçimi olarak bakılacağını aklına getirebilir böyle bir Yalnız, bitkiyi gördüğü zaman hayvanı görebilir, bedensel haz, bedensel acı nedeniyle değil, haz ve elemden daha büyük, istem ve karşı koymadan daha güçlü zorunluluklara boyun eğerek sabırla ve uysallıkla çiftleştiklerini, çoğalıp büyüdüklerini izleyebilir onların. Ah ne olurdu insan, en küçük nesnelere varıncaya dek yeryüzünü dolduran bu gizi alçakgönüllülükle benimsese ve ağırbaşlılıkla taşısa içinde, ona katlansa ve onun hafife alınamayacak kadar korkunç ağırlıkta bir nesne olduğunu hissetse! Ne olurdu, kendi doğurganlığına karşı enikonu saygılı davransa! Öyle bir doğurganlık ki, ister düşünsel, ister bedensel alanda açığa vursun kendini, hepsi tek ve aynı doğurganlıktır, çünkü düşünsel yaratının bedendir kaynağı, bedensel yaratıyla tek bir varlık oluşturur ve bedensel hazzın daha bir sessiz, daha bir esrik ve kalıcı yinelenişidir. “Yaratıcı olmak, doğurmak, biçimlendirmek düşüncesi”, dünyada sürekli ve geniş kapsamlı onaylanıp gerçekleşmedikçe hiçten başka bir şey değildir, nesne ve hayvanlardan binlerce kez “evet, öyledir” sözü işitilmedikçe hiçbir değer taşımaz. Ve tarifsiz güzellik ve zenginlikte bir tat içeriyorsa bu düşünce, milyonlarca canlının dölleme ve döllenmeye, doğurtma ve doğurmaya ilişkin geçmişten miras kalmış anılarla dolup taşmasındandır. Bir yaratıcı düşüncede binlerce unutulmuş sevi gecesi saklı yatar, onu ululuk ve yücelikle donatır. Ve geceleri bir araya gelip hazların beşiğinde sarmaş dolaş olanlar küçümsenmeyecek bir iş görür, gelecekteki bir ozanın şarkısı için gereken balı, derinliği ve gücü devşirirler. (31)
* *
Belki günün birinde herkesin üstesinden gelebileceği ne varsa, yalnız kişi, şimdiden onları elde etme hazırlıklarına girişebilir, başkalarınınkine göre daha az yanılan elleriyle kurup çatabilir hepsini. Dolayısıyla, Sevgili Kappus, yalnızlığınızı sevin ve önünüze çıkardığı acıları yakışık alır sızlanışlarla göğüslemeye çalışın. Çünkü diyorsunuz ki, bana yakın olanlar benden uzaktır, bu da işte çevrenizin açılıp genişlemeye başladığını gösteriyor. Hani yakınınız uzak olursa, çevrenizdeki genişlik ta yıldızlara kadar gidip dayanabilir demektir, pek büyüktür yani. Kimseyi kendinizle birlikte çekip içine alamayacağınız bu büyümenizden ötürü sevinin ve geride kalanlara insaflı davranın! Onların karşısında güven ve serinkanlılığı elden bırakmayın! Kuşkularınızla eziyette bulunmayın onlara, akıl erdiremeyecekleri güven duygunuz ve kıvancınızla yüreklerine ürküntü salmayın! Aranızda sadelik ve vefa duygusuna dayalı bir ortaklık kurun; öyle bir ortaklık ki, siz zamanla sürekli değişseniz de, onun ille değişmesi gerekmesin. Size yabancı bir biçimde yaşamalarını sevin insanların, giderek yaşlanıp yalnızlıktan korkan, sizin gibi yalnızlığa güven beslemeyen insanlan sevin. (31)
* *
Noel yaklaşıyor, bir selam yollamadan edemedim size. Yalnızlığınıza her zamankinden daha güç katlanacağınız bayram günlerinde sizinle olacak selamım. Ama yalnızlığınızın büyüklüğünü de duyumsarsanız buna sevinin; çünkü diye sorun kendinize, büyüklüğü içermeyen bir yalnızlık neye yarar? Topu topu tek bir yalnızlık vardır, o da büyüktür, kolay katlanılacak gibi değildir. Dolayısıyla, herkesin yaşamında öyle saatler vardır ki, insan yalnızlığı verip ne denli yavan ve ucuz olursa olsun bir beraberliği almak ister karşılığında; iyi kötü ilk rastlayacağı kişiyle, en sıradan bir kişiyle sözde birazcık bir anlaşma uğruna yalnızlığı elden çıkarmak ister… Ama belki de yalnızlığın büyüdüğü saatlerdir bunlar; çünkü onun büyüyüşü de tıpkı oğlanların büyümesi gibi birtakım acı ve sancılarla gerçekleşir ve baharın ilk günleri gibi hüzünle dolup taşar. Ancak, şaşırtmasın bu sizi. Bizlere gereken yalnızlıktır, büyük, içsel bir yalnızlık. Kendi içine yürümek ve saatler boyu kimselere rastlamamak… İşte ulaşılması gereken şey bizler için. Erişkinler büyük ve önemli buldukları nesnelerle sarmaş dolaş sağa sola koşuşurken, yalnızlık içinde yaşayan bir çocuk gibi tıpkı, erişkinlerin hamaratlıklarına bir anlam veremeyen ve yaptıkları işlerden bir şey anlamayan bir çocuk gibi. (31)
* *
Yine yalnızlık konusuna dönersek, gerçekte ortada bizim seçmemiz ya da seçmememize bağlı bir şeyin bulunmadığı giderek daha açıklık kazanmaktadır. Yalnızız bir kez. Hani aldanabilir, durum hiç de böyle değilmiş gibi davranabiliriz. Hepsi o kadar. Oysa yalnız olduğumuzu görmek, hele böyle bir görüşten yola koyulmak ne kadar yerinde bir davranıştır. Doğru, başımızın döneceği kuşkusuzdur; çünkü gözlerimizin üzerinde dinlenegeldiği tüm nesneler çekilip alınacak elimizden, artık yakın diye bir şey kalmayacak ve tüm uzaklar sonsuz uzak’a dönüşecektir. Kim odasından alınır da önceden hemen hiç hazırlıksız, bir geçiş dönemi yaşamadan götürülüp ulu bir dağın doruğuna bırakılırsa, aynı baş dönmesini duyacaktır ister istemez; eşine rastlanmadık bir güvensizlik, o isimsiz’in ocağına düşmüşlük duygusu canına okuyacak, bir yerlerden aşağılara düştüğünü, boşluğa fırlatılıp atıldığını ya da binbir parça edildiğini sanacaktır: Artık beyni ne kuyruklu bir yalan uydurmalı ki, duyularının yardımına koşup onları bir açıklığa kavuşturabilsin. Örneğin, yalnız kişi için tüm uzaklıklar değişir, değişir tüm ölçüler ve dağın doruğundaki o insan gibi alışılmadık birtakım duygular içte doğar. Öylesine duygular ki, gelişip büyüyerek tüm katlanılabilirliğin sınırlarını aşar gibidir. Ama işte bunu da yaşamamız gereklidir bizim. (31)
* *
Sabah erkenden güz mevsimine ilişkin yazdıklarını okudum; mektubunun içine yerleştirdiğin tüm renkler geriye doğru bir dönüşüm geçirip bilincimi güç ve parıltıyla doldurdu tıka basa. Ben dün, dağılmış bulutlarıyla buradaki ışıl ışıl sonbaharı hayranlıkla yaşarken, sen, bizim buradakinin adeta ipek üzerine nakşedildiği gibi, yurdumuzun kırmızı ağaçlara nakşedilmiş sonbaharı içinde gezip dolaşıyordun. Biri ötekisi gibi duygulandırıyor bizi; tüm değişimlere işte öylesine bağımlı kılınmışız, alabildiğine değişken yaratıklarız; içimizdeki her şeyi kavramaya yönelik eğilimle sağda solda dolanıyor, kavrayamadığımız o sınırsız büyüklüğü kendi yüreklerimizin eylemine dönüştürerek bizi yıkıma sürüklemesini önlemeye çalışıyoruz. (34)
Rainer Maria Rilke
Çünkü Zordur Sevgi (Birey ve Toplum Üstüne)
Türkçesi: Kâmuran Şipal
(1) Erken dönem, 1899-1902 yıllarından mektup ve günlükler (Leipzig 1931)
(3) 1907-1914 yıllarından mektuplar (Leipzig 1933)
MEKTUPLAR
(İki cilt, Wiesbaden 1950. Baskıya hazırlayan: Kari Altheim)
(6) Birinci cilt
(14) Maria Zwetayewa ve Boris Pasternak ile mektuplaşma. Almancaya çeviren: Heddy Pross-Weerth. Frankfurt am Main 1983.
RİLKE’NİN 12 CİLTLİK BÜTÜN YAPITLARI
(Baskıya hazırlayan Ruth Sieber-Rilke ile birlikte Rilke Arşivi. Frankfurt am Main 1955)
(17) Cilt 2
(24) Cilt 10
(25) Cilt 11
(31) Genç Bir Şaire Mektuplar (Briefe en einen jungen Dichter).
(34) Cezanne Üzerine Mektuplar (Briefe über Cezanne).