Dans, müzik… – sade hayatlarımızda sakince uyumakta olan – bazı vahşi içgüdüleri uyandırır, yüzyılların uygarlığını bir saniyede unutursunuz ve sizi odada delicesine döndüren bu garip tutkuya karşı koyamazsınız. Helen Keller, ilk dans deneyimi üzerine “Ah, ne kadar mükemmel! Ne kadar da zihine benziyor!” demişti. Edna St. Vincent Millay arkadaşına yazdığı bir mektupta “Tatlı Efendimiz İlham
Herhangi bir şey,sevgi olmadan yapılacak evliliğe tercih edilebilir. “Ne isteyeceğimizi asla bilemeyiz.” der Milan Kundera yaşam ve sevginin esas ikilemini düşünürken. Ne istediğimiz ikilemi insan olmanın belirleyici özelliklerinden biri ve fikir değiştirmenin rahatsız ediciği lükslüğü yaşamın en temel sanatlarından olabilir, ama kararsızlığımızın getirdiği en büyük felaketlerin konusu aşktır. Bu yaygın tehlikeyi idare etmenin yolunu Jane
Sizlere daima tartışılan – daima gözden geçirilmesi ve hatta bazen de dalga geçilmesi gerekilen, dolu bir yapıya sahip – “özgün” Batı edebiyatından en korkunç 30 an sunuyoruz. Listedeki bazı maddeler – Ralph Ellison’ın Invisible Man (Görünmez Adam) isimli kitabı gibi – döneminin korkusunu uyandıran büyük sanatçıların eserleri; diğer maddeler ise Batı şiddeti, ruhsal bozukluklar ve
Bir ahtapotu okşarken, hayallere dalmak kolay. Bir başka varlıkla, özellikle ahtapot kadar bizden farklı bir varlıkla bu kadar derin bir huzur bulmak, mahcup edici bir ayrıcalık… evrensel bilince çıkan bir bağ. “Doğa tarihçilerinden psikologlara ve psikiyatrlara, töre bilimcilere, nörologlara ve filozoflara, herkesin yüzyıllardır araştırmasına rağmen, hala duygu veya bilincin evrensel bir tanımı yoktur.” der Laurel
Clark Gable namında bir Amerikan artisti vardı bizim zamanımızda. Bildiniz mi? Evet, adını duymuşsunuzdur, işte o. Tıpkı işte bu artist gibi rol kesmeye Klark çekmek tabir olunur. Ama bunun bir usulü var, gayetle hüner ister. Mesela, bir kadını gözünüze kestirdiniz farzedelim. Bir fırsatını bulup kadının karşısına geçeceksiniz, kaşınızın birini yukarı, ama ta yukarı kaldıracaksınız. bu
Fotoğrafın doğuşu, evrimi ve Lewis Carroll ile hor görmenin, dahası fedakârlığın bağlantısı. 1872 yılında, Türlerin Kökeni adlı kitabından on üç yıl sonra Charles Darwin, fotoğrafik illüstrasyonlar kullanan ilk bilimsel metinlerden birisi olan İnsan ve Hayvanlarda Duyguların İfadesi isimli kitabını yayınladı. Kitabın kendisi her ne kadar zorlukla çığır açmış olsa da – on yıl öncesinde insanların
Bir şeyler daima çok uzaktadır… Sonuçta, kendi derinliğimizi de güçlükle görebiliyoruz.o Şair Archibald MacLeish, Apollo 8’in efsanevi fotoğrafı “Earthrise”ın çıkışından sonra şöyle yazmıştı; “O sonsuz sessizlik içerisinde yüzen küçük ve mavi dünyayı gerçekten olduğu gibi görmek; kendimizi, bu sonsuz soğukluk içerisinde, parlak bir güzelliği olan Dünya’nın üzerinde dolanan kardeşler olarak görmek demektir…” Onun derin uzaklığının
Pek çok şey, hatta belki insanlığımız bile, türümüzdeki ruh dediğimiz kaliteyi sezmemize ve kabul etmemize bağlıdır. “Yaşayıp da (ki bu bile yeterince zahmetlidir) ruhunu kurtarmamak ne kadar aptalca bir şeydir.” diye yazdı Willa Cather hayatını yazarlık yoluna çevirirken. Ama ruh nedir ki, gerçekte ve onu kurtarmaktan bahsetmeye cüret edebilir miyiz? Geçtiğimiz yüzyıl boyunca, ruh kavramını
Korseler ve şövalyeler üzerinden; sağduyudan, evlilik saadetine. Kurt Vonnegut, 1965 yılında eşine yazdığı ve Kurt Vonnegut: Letters (Kurt Vonnegut: Mektuplar) isimli fantastik kitapta yayınlanan mektubunda eşine şunu yazmıştı: “Eğer cinsellik ile gerçekten söylediğin kadar ilgileniyorsan, çalışma odamda – üst raflardan birisinde – bu konuyla ilgili gerçekten güzel bir kitap var. Rengi kırmızı ve ismi de
Papirüs tomarlarının dinamiği Facebook’u nasıl açıklıyor? Modern sosyal medyanın köklerinin, ilkel atalarımızın uzun bir nesline dayandığını daha önce görmüştük – Orta Çağ’daki, Tumblr’dan 500 yıl önce ortaya çıkmış olan antolojilerinden; zamanının Facebook’u olan Voltaire’in Edebiyat Cumhuriyeti’ne; Edison’ın “viral” kedi videolarından; Félix Fénéon’un 20.yy başlarındaki analog “Twitter”ına kadar. Fakat sosyal medyanın bunlardan daha da önce, antik