Bu dünyada neden bir şeyler yapmamız gerektiğini, neden dostluklar kurmak, arzular, umutlar ve hayaller sahibi olmak zorunda kaldığımızı anlamıyorum. Hiçbir karmaşanın ve hengâmenin olmadığı dünyanın uzak bir köşesine çekilmek daha iyi olmaz mıydı? Böylece medeniyetten ve ihtiraslardan elimizi eteğimizi çekebilirdik; her şeyi yitirir ve hiçbir şey kazanmamış olurduk. Zaten bu dünyadan kazanılacak ne var ki?
Bu akşam birimizin aklına esse de, başına bir miğfer oturtup, sırtına bir zırh geçirip, elinde mızrakla kentte dolaşmaya çıksa, büyük bir olasılıkla geceyi geçireceği yer tımarhane ya da karakol olur. Neden? Geleneğimiz, göreneğimiz öyle değildir de ondan. Buna karşılık, aynı şeyi bir karnaval günü yaparsa en güzel kıyafet ödülünü kazanması işten bile değildir. Neden? Çünkü
Temel felsefeniz, her koşulda hayatın anlamı olduğu yönünde ama ortada bir umutsuzluk ve çaresizlik olduğunda anlamı bulmak ne kadar kolaydır? İzin verin size çaresizliğin bir bakıma garip bir tanımını yapayım, matematiksel denklem şeklinde açıklanabileceğini iddia ediyorum. Ç = AÇ – A. Peki ne demektir bu? Çaresizlik, Anlam olmadan Acı Çekmektir. Erkek ya da kadın bir

Yelena Bryksenkova

Bugün sizleri serbest çizim yapan Yelena Bryksenkova’nın ilginç hayal dünyası ile tanıştıracağız. Tüm işlerini görmek için tık

Jorge Luis Borges – Anlar

eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,ikincisinde, daha çok hata yapardım.kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,çok az şeyiciddiyetle yapardım.temizlik sorun bile olmazdı asla.daha çok riske girerdim.seyahat ederdim daha fazla.daha çok güneş doğuşu izler,daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.görmediğim bir çok yere giderdim.dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.yaşamın

Malte Laurids Brigge’nin Notları

Yalnızlardan söz etmemiz insanlardan, fazla anlayış beklememizdir. İnsanlar, neden söz ettiğimizi anlarlar sanıyoruz. Hayır, anlamazlar. Bir yalnızı görmemişlerdir asla; ondan, tanımaksızın nefret etmişlerdir yalnız. İnsanlar, onu tüketen komşular olmuşlardır; bitişik odanın, onu baştan çıkaran sesleri olmuşlardır. İnsanlar, patırtı etsinler, onun sesini boğsunlar diye, eşyaları ona karşı kışkırtmışlardır. Narinliği ve çocuk oluşu yüzünden çocuklar, ona karşı
Nefret, uzun vadede, siyanür kadar besleyicidir. Kültürün ve dünyevi şeylerin git gide dinin yerini aldığı bir çağda; mezuniyet konuşmasını, iletişim sanatının tek zirvesi yapan şey, onun, vaazın dünyevi bir versiyonu olmasıdır – iyi bir insan olmak ve iyi bir yaşam sürmek üzerine bir rehber paketi. Bu ayrıca, içerisinde kibirli bir tavrın kabul edilmediği fakat arzu
Mükemmelliğin gelişiminde etkisi olan ebeveyn sevgisinin besleyici gücü üzerine yazılmış cesaretlendirici bir kitap. 1869’un son gününde, akşamüstü saat 8’de, Fransa’nın kuzeyinde gri bir dokuma fabrikası bulunan kasabanın, çatısı su sızdıran, harap olmuş iki odalı bir evinde Henri adında küçük bir çocuk dünyaya geldi. Maddi yönden çok fazla şeye sahip değildi, fakat belki de bir çocuğun
“Matematik bilimi” der Ada Lovelace hayal gücünün doğasını tartışırken, “varlıklar arasındaki görülemeyen ilişkilerin dilidir.” Çok az insan bu dilde, 1960ların hücresel otomatı, Hayat Oyunu’nun icadıyla ünlenen, çığır açan İngiliz matematikçi John Horton Conway kadar ustalaşmış ve Lovelace’in “şiirsel bilimine” dönüştürebilmiştir. Yılın en iyi bilim kitaplarına hoş bir ilave olan Siobhan Roberts‘ın Oyundaki Deha: John Horton