Bir şeyler daima çok uzaktadır… Sonuçta, kendi derinliğimizi de güçlükle görebiliyoruz.o Şair Archibald MacLeish, Apollo 8’in efsanevi fotoğrafı “Earthrise”ın çıkışından sonra şöyle yazmıştı; “O sonsuz sessizlik içerisinde yüzen küçük ve mavi dünyayı gerçekten olduğu gibi görmek; kendimizi, bu sonsuz soğukluk içerisinde, parlak bir güzelliği olan Dünya’nın üzerinde dolanan kardeşler olarak görmek demektir…” Onun derin uzaklığının
Pek çok şey, hatta belki insanlığımız bile, türümüzdeki ruh dediğimiz kaliteyi sezmemize ve kabul etmemize bağlıdır. “Yaşayıp da (ki bu bile yeterince zahmetlidir) ruhunu kurtarmamak ne kadar aptalca bir şeydir.” diye yazdı Willa Cather hayatını yazarlık yoluna çevirirken. Ama ruh nedir ki, gerçekte ve onu kurtarmaktan bahsetmeye cüret edebilir miyiz? Geçtiğimiz yüzyıl boyunca, ruh kavramını
Korseler ve şövalyeler üzerinden; sağduyudan, evlilik saadetine. Kurt Vonnegut, 1965 yılında eşine yazdığı ve Kurt Vonnegut: Letters (Kurt Vonnegut: Mektuplar) isimli fantastik kitapta yayınlanan mektubunda eşine şunu yazmıştı: “Eğer cinsellik ile gerçekten söylediğin kadar ilgileniyorsan, çalışma odamda – üst raflardan birisinde – bu konuyla ilgili gerçekten güzel bir kitap var. Rengi kırmızı ve ismi de
Papirüs tomarlarının dinamiği Facebook’u nasıl açıklıyor? Modern sosyal medyanın köklerinin, ilkel atalarımızın uzun bir nesline dayandığını daha önce görmüştük – Orta Çağ’daki, Tumblr’dan 500 yıl önce ortaya çıkmış olan antolojilerinden; zamanının Facebook’u olan Voltaire’in Edebiyat Cumhuriyeti’ne; Edison’ın “viral” kedi videolarından; Félix Fénéon’un 20.yy başlarındaki analog “Twitter”ına kadar. Fakat sosyal medyanın bunlardan daha da önce, antik

Savaşı öldürmek için buradayız

Garipliklere gülmek için ve hayatlarımızı, ölüm’ün bizi almaktan ürpereceği kadar güzel yaşamak için buradayız. Hayatın anlamını kavrama macerası, varoluşun doğuşundan beri insanlığı sık sık ziyaret eden bir şey olmuştur. Modern tarihin kendisi bizlere, teşebbüs edilmiş olan cevaplar bolluğu sağlamıştır ve bu teşebbüslerin içerisinde Steve Jobs, Stanley Kubrick, David Foster Wallace, Anais Nin, Ray Bradbury ve
Sebebi yok.Buradayız.Hayat, mantığın ötesindedir. Sinirli bir genç kadın dünyanın en zeki adamına neden hayatta olduğumuzu sorduğunda, Einstein bu soruya beş satırlık keskin bir cevap ile karşılık vermişti. İçerisinde hayatın anlamına dair bir merak bulunduran bu soru, yıllar boyunca diğer büyük zekâlar tarafından da cevaplanmıştır: David Foster Wallace‘a göre bu tamamen bilinçli bir şekilde yaşamak demektir;
Oyunun zıttı ciddi olan değildir, gerçek olandır. Susan Sontag günlüğünde “Yazmak; mobilyalar gibi büyük olan bazı fantezilerin geçemeyeceği küçük bir kapıdır” demiştir. Tüketici kültürünün yaratılışındaki ana figür olan ve ayrıca, kendi miti olan – modern oyuncağın – usta yaratıcısı olan Sigmund Freud, kariyerinin büyük bir bölümünü rüyaların psikolojisini keşfetmeye adamıştır. 1908 yılında fantezilerin ve yaratıcılığın
Düşüncenin her yeri, aslında hiçbir yerdir. Lewis Carroll‘ın “Aynanın İçinden“ isimli kitabında Beyaz Kraliçe geçmiş yerine geleceği hatırlar. Tıpkı kitaptaki diğer meseleler gibi, görünürde mantıksız olan bu mesele aslında felsefi bir dâhilik hareketidir. Hatta Lewis Carroll’ın, Einstein ve Gödel doğrusal zaman anlayışımızı değiştirmeden yarım asır önce gerçekleştirilmiş olduğu bir öngörüdür. Zamanın kafa karıştıran doğasının, insanların
Nesneler arasındaki benzerliklerde çok belirgin bir nokta yoktur, bundan dolayı benzeşme ya nadiren olmuştur ya da hiç olmamıştır. Her şeyin temelinde insanın hayal gücü vardır. Bunun doğru ve işe yarar olduğunu da biliriz. Buradan Mona Lisa’nın gülüşü doğmuş ve her açıdan farklı bir gizem ortaya çıkmış, farklı bir parçanın varlığını gözler önüne sermiş ve çok

Mutlu Diyarları Arayan Seyyah

Singapurlu sanatçı Josef Lee, “Beni Mutlu Bir Yerde Uyandır” adlı neredeyse sözsüz ve kısa çizgi hikayesinde, mutluluğun olduğu bir yerleri bulmak için dünyayı dolaşan bir uyur-seyyahın öyküsünü anlatıyor. Eğer kendisi uyurken mutluluğun olduğu topraklara gelinirse, orayı kaçırmamak için yanında, diğer insanların kendisini uyandırmalarını istediği bir kağıt taşıyor. Fakat kimse uyandırmıyor, ta ki… Hikayede, kahramanımız kullanabileceği