Sebebi yok.
Buradayız.
Hayat, mantığın ötesindedir.
Sinirli bir genç kadın dünyanın en zeki adamına neden hayatta olduğumuzu sorduğunda, Einstein bu soruya beş satırlık keskin bir cevap ile karşılık vermişti. İçerisinde hayatın anlamına dair bir merak bulunduran bu soru, yıllar boyunca diğer büyük zekâlar tarafından da cevaplanmıştır: David Foster Wallace‘a göre bu tamamen bilinçli bir şekilde yaşamak demektir; Carl Sagan‘a göre bu evrendeki değersizliğimiz ile ilgilidir; Annie Dillard‘a göre geçicilik ile birlikte yaşamayı öğrenmekle ilgilidir; Richard Feynman‘a göre açık kanalı bulmakla ilgilidir; Anaïs Nin‘e yaşamak ve diğerleriyle “yarın burada olmayacaklarmış gibi” ilişki kurmakla ilgilidir; Henry Miller‘a göre bilinmeyenin büyüleyici olmasıyla ilgilidir ve Leo Tolstoy‘a göre de yaşamımızı yönlendirecek bilgiyi bulmakla ilgilidir.
Bu soruya verilen en derin cevaplardan birisi de Star Wars filminin efsanevi yönetmeni George Lucas‘tan geliyor. Birkaç aydının varoluş üzerine zamansız düşüncelerini sunan, 1991 yılına ait bir antoloji olan The Meaning of Life: Reflections in Words and Pictures on Why We Are Here (Hayatın Anlamı: Neden Burada Olduğumuza Dair Kelime ve Resim Yansımaları) isimli kitapta Lucas, hayatın anlamı üzerine derin düşüncelerini ve hayatın tam manasına ulaşabilmemiz için en iyi şansımız konusundaki düşüncelerini ifade etmek için, bizlere otobiyografik bir hikâyesini anlatıyor:
On sekiz yaşımdayken bir araba kazası geçirdim ve ölüme yakın bir deneyim yaşadım. Olay yerinden alındım, öldüğüm farz edildi ve hastaneye ulaştığımda doktorlar kalp atışlarımı tekrar canlandırarak beni hayata döndürdüler. Bu, insanın inançlarını şekillendiren türden bir deneyim. Fark ettim ki, vardığım sonuçların çoğu, o zamandan beri hayatı gözlemliyor oluşumdan ortaya çıkıyor. Eğer nihayetinde hiçbir şey bilmiyor olacaksam; bunun nedeni – tıpkı bir ağaç ya da karınca için de olacağı gibi – bizim için o soruların bilinemez olmalarıdır.
“Varlığın gizemi daimi bir gizemdir” diyen John Updike gibi ve “dünya ve gerçek; birer nesne değildir [fakat] bir süreçtir” diyen John Cage gibi, Lucas da hayatın doğasının şu an olduğunu söylüyor:
Yıllar boyunca mit ve din çalışmaları yapan bilim adamları, hayat ve bilinç hakkında çağlar boyunca ortaya çıkmış olan bütün teorileri birbirine bağladılar; yüzeysel tuzakları ortadan kaldırdılar ve neticesinde aynı duyarlılığa ulaştılar. Bunu farklı şekillerde adlandırıyorlar. Bunu kişiselleştirmeye ve bununla farklı yollardan ilgilenmeye çalışıyorlar. Fakat görünen o ki herkes hayatın açıklanamayacağı gerçeğini yok sayıyor. Hayatın tek gerekçesi hayattır. Sebebi yok. Buradayız. Hayat, mantığın ötesindedir. Hayatın büyük bir organizma ve bizlerin de onunla yaşayan küçük parçalar olduğumuz düşünülebilir.
Lucas, Allan Watts‘ın tüm hayat hakkındaki karşılıklı bağlantılılık fikirlerine benzeyen türden bir sonuca varıyor:
Çeşitli yaşam şekillerinin geliş gidişlerinin ötesinde devam eden bir yol aracılığıyla hepimizin, birbirimize manevi bir seviyede bağlı olması mümkündür. En iyi tahminim şudur ki; bizi kuşatan ve bireysel yaşam biçimlerinin ötesine geçen ortak bir ruhu veya yaşam gücünü veya bilinci paylaşıyoruz. Bizi diğer insanlara, diğer hayvanlara, bitkilere, gezegene bağlayan şey bizim bir parçamız. Bunu herhangi bir sözlü, yazılı ya da düşünsel vasıta ile anlayabileceğimizi düşünmüyorum. Fakat şuna inanıyorum ki; bu bizim normal bilinçli düşüncelerimizin bir kademe ötesinde de olsa, bunu biliyoruz.
Bu sürecin içerisinde anlamlı bir yerim varsa eğer; bu, diğer bir yaşam gücü ile sağlıklı bir birliktelik içerisine girmeye çalışmak anlamına gelir. Nihayetinde herkes, yaşam gücünün diğer parçalarıyla birlikte bir uyuma ulaşmaya çalışıyor. Bir yandan hayatın ne ile ilgili olduğunu çözmeye çalışırken, bir yandan da – yaşam gücünün geri kalanına yardım ederek, herhangi bir şart ya da beklenti olmaksızın diğerleriyle ilgilenerek ve karşılığında onlardan bir şey beklemeyerek – en nihayetinde sevgi ve şefkat ifadelerine geçiş yapıyoruz. Bu da her dinde, her peygamber tarafından ifade edilmiştir.
Maria Popova
Çeviren: Gözde Zülal Solak (tabutmag)