Nesneler arasındaki benzerliklerde çok belirgin bir nokta yoktur, bundan dolayı benzeşme ya nadiren olmuştur ya da hiç olmamıştır.
Her şeyin temelinde insanın hayal gücü vardır. Bunun doğru ve işe yarar olduğunu da biliriz. Buradan Mona Lisa’nın gülüşü doğmuş ve her açıdan farklı bir gizem ortaya çıkmış, farklı bir parçanın varlığını gözler önüne sermiş ve çok sayıda bilimsel araştırmayı teşvik etmiştir, yarım yüzyıl araştırmanın sonucunda Higgs Bozonu‘nun keşfedilmesini sağlamıştır. Bu muhteşem insanî kabiliyet hala çözülememiş bir gizem olarak kalarak üzerinde en fazla konuştuğumuz şeyleri bile anlamsız hale getirmektedir.
Hayal gücünün ne olduğu ve nasıl çalıştığına dair en uygun tanım da ilk bilgisayar sistemi üzerine çalışmış, İngiliz matematikçi Charles Babbage ile birlikte dünyanın ilk bilgisayar programcısı olarak anılan Lovelace Kontesi Augusta Ada King, daha bilinen adıyla Ada Lovelace (10 Aralık 1815-27 Kasım 1852) tarafından yapılmıştır.
Çizim üstündeki yazı: Ada Lovelace 1843 yılında en eski eksiksiz bilgisayar programı bilgilerini içeren ve bilgisayar bilimi üzerine bilinen ilk yazısını oluşturdu.
1841 yılının Ocak ayında teknolojinin sürekli değişimi ve bilgisayar bilimi hakkındaki ilk eserini vermek için müthiş hayal gücünden faydalanmadan iki yıl önce, Lovelace hayal gücünün doğasıyla ilgilenmekteydi. Bilim ve din üzerine de görüşlerini belirttiği yazıları Ada, the Enchantress of Numbers: A Selection from the Letters of Lord Byron’s Daughter and Her Description of the First Computer[1] adlı eserde toplanmıştır.
Bilim tarihçisi Stephen Jay Gould, günümüzden bir buçuk yüzyıl önce yaratıcılığın alakasız iki nesneyi birbirine benzetme sanatı olduğunu söylemiştir. Lovelace’ın mektuplarında:
Hayal gücü nedir? Bunun üzerine çok fazla konuşuruz. Şiirlerde, sanatta ve benzer şeylerde bundan bahsederiz; genelde tam olarak neden bahsettiğimizi bilmesek de. Bence hayal gücü iki temek kola ayrılır:
İlki, birleştirme kabiliyetidir. Bu kombinasyonlar nesneleri, olguları, fikirleri, konseptleri; yeni, orijinal, sınırsız ve çeşitli şekillerde bir araya getirir. Nesneler arasında çok belirgin bir ilişki olmadan benzer noktaları yakalar. Bundan dolayıdır ki benzeşme neredeyse hiç olmamıştır.
İkincisi ise, düşünmeyi ve uzaklarda olan, görünmeyen veya bedenimizde ve bilincimizde var olmayan varlıkları zihnimizde canlandırmayı sağlar. Bu yüzden bu dini bir yeti, inanç temelli bir çalışmadır. Ayrıca bu, tahammül edilebilir bir dünya sağlar, bize ebedi bir ruhaniyet içinde yaşamayı öğretir.
Hayal gücü üstün bir şekilde keşif yeteneğidir. Etrafımızdaki görünmeyen dünyalara, yani bilim dünyasının içine girmeyi sağlayan bir olgudur. Hissedilen ve keşfedilen şeydir; görmediğimiz vehislerimize göre var olmayan bir gerçekliktir. Genelde mükemmel olarak adlandırılmış gerçek bilimler aracılığıyla bilinmeyen dünyaların eşiğinde yürümeyi öğrenmekte olduğumuz bu şeyler, hayal gücünün sevimli beyaz kanatlarıyla daha ileriye, yaşadığımız ve henüz keşfedilmemiş yerlerin tam ortasına doğru uçmayı ummalıdır.
Ayrıca bu iki yaratıcı kabiliyeti yüce bir bilgi olarak matematik üzerinde de ele alır:
Matematik bilimi bunun ne olduğunu gösterir. Görünmez bağıntıların arasındaki olguların dilidir. Ama bu dili kullanmak için görünmeyeni ve bilinmeyeni tümüyle takdir edebilmeli, hissedebilmeli, kaçırmamalı. Hayal gücü bize duyguların ötesinde ne olduğunu göstermelidir. Bu yüzden o özellikle doğru bilgi ile eğitilmelidir. Çevremizdeki dünyalara gitmeyi isteyenler de böyle olmalıdır!
Maria Popova
Çeviren: tabutmag