Gümüşlük 1983, Ece Ayhan

Bodrum’da geçirdiği günleri, günlük notlar biçiminde anlatan Ece Ayhan, bu yazısında uzun süre kaldığı Gümüşlük’ten bir kesit sunuyor. Günlük yaşamla düşündüklerini içiçe sergiliyor. İlk kez geç kalktım uykudan, uzundur. Her yer ve deniz çok dingin, dural yine. Gün nasıl geçti bilmiyorum. Gece. Baktım biraz yağmur atıştırmış. (Ankara) Mazhar Leventoğlu’ndan, (Fransa) Şehmus Güzel’den gelen mektupları okudum.
Çocukluk Çağı ve İmgelem ‘Bulanık ışıkkaranlığı yeneruyanırım gözlerim kamaşırken’ – David, yaş 11 Rüzgâr New York caddelerinde koşuştururken, çocuklar okul kapılarından içeri girmeye başlamıştı. Son dönemlerde şiir ve tiyatro üzerine çocuklarla çalışıyordum; o sabah büyük ve geniş bir odada yaşları 10’u geçmeyen çocuklarla güne başlama şansını yakalamıştım. Daire şeklinde oturarak, bizi buraya toplayan güzün sert
Şiir, düşüncenin eğrisidir. Bu eğri, “Şiirin omurlarını kusması yahut omurgasının parçalarından yeni yap-bozlar kurmasına öncü olacaktır.” diyebilir miyiz? Günümüz geç şairinin öteden beri içine çağrıldığı, fakat onun bu çağrıyı yanlış anlamakla kalmayıp, düpedüz batağına sürüklendiği “Günceli, güncel olanı kullanmak” hususunun, gerekliliğine dair amentüden ötürü, ümit beslediğimiz şiir tamamıyla plastik ve gerçeklikten yoksun bir hale düşmek
1920 yılının Almanya’sında, 16 Ağustos’u hayatı boyunca pişmanlıkla hatırlayacak Polonya asıllı bir babanın oğlu: Henry Charles Bukowski. Babasının bir terzi kadınla geçirdiği gecenin ürünü olan bir oğul. Yalnızca o kadarlık oğul. Biyoloji var, gerisi yok. “Sığınak çukurlarında melek bulunmaz.” Henüz iki yaşında okyanus aşıp Los Angeles’a geliyor Bukowski ailesiyle. Amerikan Rüyasından paylarına düşeni alamamışlar. Kriz
Hiç uyku uyumayan kişi başka bir zamanın içinde mi yaşar sorusuna Cioran’ın yanıtı: Mutlaka (…) Uykuyla geçen gecenin sonrasında, sabah uyanan birinde bir şeye başlıyor olma yanılsaması vardır. Ama sizi bütün gece uyku tutmadıysa hiçbir şeye başlayamazsınız. Sabahın sekizinde, akşam saat sekizdekiyle aynı hal içinde olursunuz ve zorunlu olarak şeylere bakış açınız tümden değişir. Beter
Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde bir dönem personele okuma yazma eğitimi vermiş olan Bedia Tuncer, bir taraftan da akıl hastalarıyla ilgilenmiş ve akıl hastalarının yazdıkları şiirleri derleyerek bir şiir kitabının yayınlanmasına vesile olmuş. 1964 senesinde Matbaa Teknisyenleri Basımevince İstanbul’da basılan kitap, belki de dünyada türünün tek örneği. Gayri resmi edinilen bilgiye göre şiirler, 1961-1964

Şairin kederi ve mucizesi

Anne, yaşamak istemiyorum… Şimdi beni iyi dinle, hayat oldukça güzel ama bir türlü onu yaşamayı beceremiyorum.  Bunu açıklayamıyorum  bile. Bunun kulağa ne kadar aptalca geldiğini tahmin edebiliyorum… nasıl hissettiğime dair en ufak bir fikrin olsaydı… Hayatta olmak… Evet, hayatta olmak ama bir türlü yaşayamamak. Ah,  bütün sorun bu. Canlı kanlı bir taş gibiyim, gerçekliğin dışına

Annabel Lee Şiir Analizi

Romeo ve Juliet’te olduğu gibi, şair ve Annabel Lee birbirlerine çocuk yaşta sevdalanıyorlar. Üstelik Shakespeare’in ‘talihsiz âşıkları’ gibi Poe’nun âşıkları da kendi kontrolleri dışındaki güçlerin kurbanı oluyorlar. Fakat sonuç itibariyle şair ve Annabel Lee kendi büyüklerinin* asla anlamayacağı türden efsanevi bir aşkı tecrübe ediyorlar. Gerçek Annabel Lee: Annabel Lee, muhtemelen, Poe’nun daha on üç yaşındayken

Cemal Süreya İlhan Berk’i anlatıyor

Hiyerogliflerde üçgen yüzlü kaplumbağalar olsaydı, ”İşte” derdim, ”işte İlhan Berk!” İşte Keops, işte sokak, işte atlas! Gerçekten yüzündeki ve bedenindeki üçgenler giderek Mısır piramitlerine benzetti onu. Attilâ İlhan 30 yıl önce ”göğüstenbacaklı” demişti İlhan Berk için. Tevfik Akdağ da daha iki gün önce, ”omuzdanbacaklı”. Şiir serüveni altmış yılı buluyor. Birçok dönem yaşadı. Bütün devinimleri sınadı.

Hakikatte hapis, hayallerinde hür!

Sivas’tan İstanbul’a uzanan bir ‘Çalıkuşu’ hikâyesi; Cumhuriyet döneminin ilk yıllarından günümüze bir zaman yolculuğu… İpek S. Burnett, ilk romanı ‘Romancı’ ile etkileyici bir yazar. Varlıklı bir ailenin ‘tutsak’ kızı Süreyya ile Sivas’tan ilk kez İstanbul’a gelen küçük Ferit’in gülümseten, iç burkan, can yakan, yanak ıslatan dostluğu… Bol göndermeli kısa cümleler İpek S. Burnett, ‘Romancı’ ile