Umudun ve Öfkenin Şairi: Ahmed Arif

İnsan kendine özgü olanı, kendinde olanı estetize ederek notalarla, çizgilerle, dille…vb. ortaya çıkartabiliyorsa sanatçıdır. Eğer bu sanatçı şairse, yalnız sözcük seçimiyle değil, şiirinin duygu/ düşünce örgüsünü şiirsel yaratı içinde biçimleyerek sözün yanına sesi de eklemek zorundadır. Bu bağlamda Ahmed Arif, hayatın ona sunduğu acıyı kendi kalıpları içinde eritip öfkeye dönüştürerek kendi söylemini kurmuş, içindeki sesi

Göğe bakma durağında indi!

80 sonrasının en önemli şairlerinden birisi olan, “acının şairi” Ahmet Erhan, 55 yaşında kansere yenik düştü. Turgut Uyar’ın doğum gününde, çok sevdiği dostu Behçet Aysan’la buluştu. Karanlıkta gülümsüyorsun, gülümseyişini her anımsadığımda karanlığı da anımsıyorum. Akdeniz güneşinin yaktığı yüzünde dinsiz bir peygamberin duruşu var. Kuşatılmış ve yorgun bir ülkeye benziyor yüzün. Sevmiyorsun kendi sınırlarını. Hafif alay

Hiçbir şey demedim, her şeyi söyledim

Kuruntular. El yazısı şiirler bunlar. Daktilonun çıt sesinin duyulmadığı, biraz dikkatle kulak kabartılacak olursa kurşun kalemin kâğıtla buluştuğunda yaydığı hışırtının duyulabileceği. Zira “Daktilonun şiirimle aramdaki mahremiyeti ortadan kaldırdığını, elimin bu mahremiyeti yeniden kurduğunu gördüm.” El bir biçimde işin ve de şiirin içine giriyor işte. Daktilo bu ‘bir başka Neruda’ için dinginleşmiş ruhunu yansıtmasının önüne geçiyor.
Her gece olduğu gibi dayanılmaz bir horultu vardı sefilhanenin koğuşunda. Tom uyuyamıyordu. Koğuştaki altmışa yakın karyolanın hepsi doluydu. En çok horlayanlar sarhoşlardı ve uyuyanların çoğu sarhoştu. Tom doğruldu, pencereden süzülüp uyuyan adamların üstüne düşen ay ışığını seyre daldı. bir sigara sarıp yaktı. Adamlara baktı, yine. iğrenç adamlardı hepsi, beş para etmez. Kim bilir en son
Benden veya benim kuşağımdan önce yazılmış şiirleri kendi değerleriyle başbaşa bırakarak araya kesin bir çizgi çizdiğime inanıyorum. Bu çizginin başlangıç noktasına, oluşumuna, bugüne gelişine, kısacası belli bir şiir sürecinin ayrıntılarına değinmek istemiyorum. Oteller kenti, şiirimin vardığı son durak değil elbette. Ne var ki, bundan sonra şunu şunu amaçlıyorum da demiyorum. Çünkü amaçlamak, özel olsun, biçimsel
Konuya şöyle girelim isterseniz. Bir süre önce üçünüz de geniş yankılar uyandıran şiir yazıları yazıyordunuz. Aklıma ilk gelenler, Edip Cansever’in “Mısra İşlevini Yitirdi”, Cemal Süreya’nın “Folklor Şiire Düşman”, Turgut Uyar’ın “Çıkmazın Güzelliği” başlıklı yazıları. Bunlar o kadar çok yankı yaptı ki, kendileri fikir üretmeyen birtakım eleştirmenler, bu yazılardaki sloganlarla uzun sire geçinebildi. Bugünse, Cemal Süreya

Hayatın Tezer Eşiği

Memleketin tuhaf günlerinden biriydi yine. Adliye içerisinde tutuklanan avukatlara destek eylemi yapan avukatlar derdest edilmiş, Sinop’ta barış konuşmaya giden BDP’li milletvekilleri linç edilmek istenmişti. Aynı saatlerde İmralı’ya hangi heyetin gönderileceği konuşuluyordu bir de. Barış kararlılıkları, büyük cümleler… Sinop’ta cam çerçeve kıran taşlar ve yanıcı maddeler eşliğinde atılan sloganlara kulak kabarttım: “Ermeni soyları, Sinop’tan defolun!” “Hah”
Aralarında birçoklarına göre Türkçe şiirin en büyük isimlerinden olan Necip Fazıl’ın da olduğu bir grup yazarın örtülü ödenekten pay almak için Menderes yönetimine ve bizzat Menderes’e nasıl yalvardıklarını Habertürk’ün manşetleriyle öğrendik. Elbette yazarların iktidardan maddi manevi fayda sağlamaları, iktidar yararına çalışmaları, hatta meslektaşlarını ispiyonlamaları yeni değildir; maalesef çok büyük bir sürpriz de olmamakta. Komünizm düşmanlığının
Ünlü İspanyol oyun yazarı ve şair Lorca`nın, faşist Franco yanlılarınca öldürülüşünün 73. ve İspanya iç savaşının bitişinin 70. yılı bir kez daha dünyanın gündeminde. Üstelik geçen hafta büromuzu ziyaret eden edebiyat tutkunu Konak eski bediye başkanı Muzaffer Tunçağ ile Lorca üzerine yarım kalmış kısa sohbetimiz de var. Dünya basını bu kez ünlü şairin özel yaşamını
Daha önce Sabahattin Ali üzerine ilgi çekici bir araştırması “Ağır yazılar” arasında yer alan Cansu Fırıncı, bu kez Enver Gökçe için hazırlanan bir kitaba hazırladığı “40 kuşağına dair” yazısıyla koyuyor ağırlığını! Celil Denktaş’ın uzun ve titiz çalışması sonucu hazırlanan Enver Gökçe kitabının da, yakında Yordam’dan çıkmasını bekliyoruz: Konu 1940’lı yıllar olunca saf bir edebiyat hareketinden