Ümid Gurbanov üzerinden, “Karanlığın Sol Eli”, “Yer Deniz Üçlemesi”, “Mülksüzler” ve birçok kült romanın yazarı olan Ursula K. Le Guin’in, 2014 yılında Portland Community College adlı üniversitede yaptığı söyleşiden “Mülksüzler” romanını yazma sürecini anlatışına dair bir çeviri.
usul usul konuşuyorlar aralarındadenize bakıyorlar bazen – çatalını gezdiriyor biri tabağında –gölgesi bir kuş ölüsükarşıda yeni budanmış ağacın– olsa, başlangıçlar sona kalsa –kolyesiyle oynuyor kadın – tabağımda soyulmuş elma – saatime bakıyorum sık sıkkapıyı gözlüyorum aradabiraz soğuk mu geliyor ne – kapatır mısın –sinirli bir kırmızılık suya batıyordüşünüyorum, ansızın bir dost yüzü mügörmemişim de yıllarca.
1Mavi geldi. Ve mavinin çağı çizildi. 2Kaç çeşit mavi verdi Akdeniz? 3Venüs, maviler denizinin annesi. 4Yunanlıların mavisi,dinlenir, bir tanrı gibi, sütunların üstünde. 5Tatlı, orta çağ mavisi. 6Erden, el değmemiş mavisini getirdi,mavi Meryem, mavi Meryem Anamız. 7Paletinde buldu. Ve getirdien gizli maviyi gökyüzünden. Diz çöküp başladı sürmeye maviyi.Melekler maviyle kutsadı onu.Adını da koydular: Beato Mavi Angelico.
Geleceğin dünyası, robot kölelerimizden bir şeyleri yapmalarını bekleyerek uzanabileceğimiz rahat bir hamak değil, zekâmızın sınırlarına karşı daha zorlu bir mücadele olacak. “Zekâ iyi niyet anlamına gelir” diyor Simone de Beauvoir, yirminci yüzyılın ortalarında. O zamandan bu yana, değerlerimize uymayan bu yeni teknoloji çağıyla birlikte iyi niyetimize bir şeyler oldu. Dönüşüm şu: daha az ihtiyaç duyulan,

Samuel Beckett: Quad I+II (play for TV)

Orada büzüşmüş kalmışken,küçük tapınma yerimde, karanlıkta,kimsenin beni göremediği o yerde,yalvarmaya başladım,ona, görünmesi için,bana görünmesi için. Ne zamandır âdetim, alışkanlığım olmuştu bu benim.Ses çıkarmadan,zihinsel bir yakarış,ona, görünmesi için,bana görünmesi için. Gecenin köründe,yorgunluktan bitip tükeninceye kadar. Ya da,tabii,taa ki – “Bir karenin dört köşesi, dört eşit kenarı, iki eşit köşegeni ve bir merkezi olduğu akla yatkındır. Ama

Akgün Akova – Ve Ağzın Uçar

Dilerim Dubrovnik’te bir aşk ezgisi bir çellonun tellerinden yavaşça aşağıya kayar, ayaklarımızın ucundan geçer, kırgın sokakları aşar, rıhtımdaki tekneye biner; yeni boyanmış, hatta dokun bak, tam da kurumamış kızıl bir adaya gider ve ben seni öperim. Dilerim Buenos Aires’te, Astor Piazzola’nın ruhu bandoneonunu omzuna asar, penceresinde yağmur damlalarının kafede masamıza gelir; “Yaklaş bana kalbimi duyacaksın

Ölmek Özgürlüğü: Montaigne

Filozofluk yapmak kuşku duymaktır derler, öyleyse benim için saçmalamak, aklına eseni söylemek, daha zorlu bir nedenle, kuşkulanmak olmalıdır. Çünkü araştırmak, çözüm getirmekse kürsü başkanının işi. Benim kürsü başkanım tanrısal gücün yetkisidir, ki o kimseyi dinlemeden yönetir bizi ve insanlara özgü boş çekişmelerin üstündedir yeri. Philippos kılıç elde Peloponez’e girince, biri gelmiş Damidas’a demiş ki, bu
Amerika’dan sürgün edildikten 15 yıl sonra, 1933’te, mevcut politik gündeme değinmeyip sadece kendi hayatı üzerine konuşmalar yapması şartıyla 90 günlük vizeyle ülkeye geri dönmesine izin verilen Emma Goldman, artık Amerika’da ünlü biridir ve herkes onun etrafına toplanmakta, gazeteciler onunla röportaj yapmaktadır. İşte bu röportaj da bu geri dönüş sırasında kayda alınmıştır. Arşiv görüntüsü olarak muhtemelen
[İstanbul, tarihsiz] Çarşamba Nahit,Bir haftadan fazla oluyor. Sana bir mektup yazmıştım. Bugüne kadar cevap alacağımı umuyordum. Yoksa bana susarak mı mukabele ediyorsun. Böyle ise çok müteessir olacağım. Çünkü senin mektuplarına ne kadar ihtiyacım olduğunu zannederim söylemiştim. Ankara’ya gelmemin bazı şartlara bağlı olduğunu yazmakla acaba seni müşkül vaziyette mi bıraktım. Belki de bunun için yazmadın. Ama
Artık bu korkuya da başka bir korkuya da yer yoktu, çünkü müzikle dolup taşmıştım. Oliver Sacks’in çalışmalarına göreceli olarak geç kaldım, o bilim ve insan ruhu arasında köprü kuran büyük bir hikâye anlatımı büyücüsüydü. Kamuoyuna yazdığı yazıda ve Demir Perde’yi geçip çocukluğumun Bulgaristan’ını içine sokmadığı zamanlarda daha doğmamıştım. Yirmili yaşlarımdaydım, Amerika’ya yöneldim, Dr. Sacks’in yazısına