Susan Sontag’ın günlüklerinin yeni çıkan cildi Bilincin Et ile Bağdaştırılması: Bültenler ve Günlükler, 1964 – 1980 bizimle Susan Sontag’ın sansür ve aforizmalara ilişkin derin düşüncelerini paylaşan, modern tarihin en büyük dehalarından birinin aklının içine yolculuk etmemizi sağlayan kesinlikle çok değerli bir hazine. Bu büyük kitabın okuyucuya bahşettikleri arasında Sontag’ın sanat, zanaat ve yazın ideolojisine dair
Antropoloji, biyoloji, evrimsel biyoloji, davranışsal ekoloji, jeopolitik ve sosyal bilimler alanları arasında köprü kurmuş olan çığır açıcı bilim insanı Jared Diamond (10 Eylül, 1937) Margaret Mead‘den sonra tarihin Avrupa merkezli bakış açısıyla yorumlanması kuralını bozan ve ırkçılığın beslendiği biyolojik yanılgıların foyasını ortaya çıkaran kişidir. Pulitzer ödüllü 1997 tarihli kitabı Tüfek, Mikrop ve Çelik günümüz dünyasındaki

Tezer Özlü: “Kafka ile yaşamak”

Yaşam insanın yaşantı aradığı değil, kendi kendini aradığı bir olgudur. Cesare Pavese Kafka için birkaç tümce söylemek isterken, neden Pavese? Ama Kafka’nın kendi kendini arayışı, tüm insan örgütü içinde bireyin kendini arayışına en büyük, en zengin kaynak. Sanırım Kafka’yı ilk kez Değişim öyküsü ile okudum. On beş yaşlarımda. Her böceğin daha önce insan olduğunu düşünecek
Roald Dahl fiziksel rahatsızlıkların yaratıcılığı güçlendirdiğine inanıyordu. Kafa karıştırıcı bir ifade olsa da bu, ünlü sanatçıların, yazarların, bilim insanlarının ve mucitlerin günlükleri hastalıkların nasıl yaratıcıklarını önünü açtığını anlatan yazılarla dolu. Bunun nedeni, belki de hastalıkların, durmadan genişleyen bir düşünce ve yaratıcı vizyon evreni yaratarak bilinçli aklın kronik kısıtlamalarından kurtulmuş bir hal oluşturmasıdır. Sanatçı ve punk
19 yaşındaki deniz subayı Jerome Bonaparte firardaydı. Karayipler’de yaşanan ufak bir çatışma esnasında İngiliz gemisine uyarı ateşi açmış; ancak yanlışlıkla geminin armasını vurmuştu. Uluslararası bir faciaya meydan vermemek için birkaç ay boyunca gözden uzakta olmaya çalıştı. Yeni bir mahlasla, – arkadaşının söylediği kadarıyla – dünyanın en güzel kadınıyla evleneceği Amerika’ya, Baltimore’a kaçtı. Ancak bu, güzel
“Bir kişi takdir edilmekten çok takdir etmeyi arzu etmeli” diyordu şair Lucille Clifton (27 Haziran, 1936–13 Şubat, 2010) 1992 yılında Şairler & Yazarlar adlı dergiye verdiği röportajda. Ve o gerçekten de takdir edenlerden oldu -yarım asırdan fazla bir süre boyunca Clifton, Afro-Amerikan tecrübelerinin, kadın vücudunun ve insan ruhunun eşi benzeri olmayan ve istikrarlı destekçisi oldu.
“Ben bu coşkulu havaya gene biraz melankoli getirmek zorunda kalacağım. Onun için hepinizden özür dilerim. Batı kültürü ve batının bizi nasıl etkilediği seminer konusu kapsamında olduğundan. İlkin biraz buna değineyim. Her zaman olduğu gibi gene çok bireyci davranacağım. Başka türlüsü elimden gelmiyor. Toplumun oluşumunda en çok bireyin varlığına önem veren bir bireyciyim. Okumayı dört yılda
Ernest Hemingway (21 Temmuz 1899–2 Temmuz 1961) egonun yarattığı tehlikelere karşı alınacak önlemlerden kısa ancak mükemmel Nobel Ödülü konuşmasına kadar söyledikleri ve yazdıklarıyla büyük yazarların tavsiyeleri koleksiyonunun genişlemesinde büyük bir paya sahiptir. Ancak onun bilgeliği kendini en çok, kurgusal olmayan bir düzyazı, 1967 tarihli Satır Arası‘ndaki pasajlarda gösteriyor. Hemingway’in eserlerinden, mektuplarından faydalanılarak oluşturulan Hemingway’den, Yazmak
“Mesele başarılı olmak ya da olmamak değil – böyle bir şey yok” diye yazıyordu Georgia O’Keeffe, Sherwood Anderson‘a yazdığı fevkalade mektubunda ve ekliyordu: “En önemli olan şey bilinmeyenini bilinir kılabilmektir.” Yıllar boyunca dönüp dolaşıp yine, sanatçı olmaya dair yapılmış bu en mükemmel ve etkileyici tanımlamaya geliyordum – E.E Cummings de bu düşünceyi “sanatçı kendisini tanımak

Anaïs Nin: Seyahat ve Şimdi Sanatı

Eğer ki boş zaman kültürün temel öğesi ise, boş zamanın getirilerini ürüne nasıl çevirebiliriz? Anaïs Nin‘in Günlüğü‘nde Fransız-Kübalı yazar Anaïs Nin -aşk ve yaşam; sıradışı kültürel öngörülerin kadını ve tüm zamanların en istikrarlı günlük yazarlarından biri- tam olarak bu konuyu ele alıyor. 1947 kışında New York’ta süren koşuşturmacalardan ve hayattan bitkin düşmüş olan Anaïs Nin,