11 Şubat 1963 yılında şair olarak takdir gören ancak bir sanatçı olarak çok tanınmayan 30 yaşındaki Sylvia Plath kendi canına kıydı. Bazı kimseler Sylvia Plath’in yalnızca “zihinsel işkenceler gören bir şair” aldatılmış bir kadın ya da trajik edebiyat sarışın modeline indirgenmesine karşı çıkmış olsa da, kişisel yazılarından anlaşılan onun gerçekten de yaşamın amacını bulmakta güçlük çeken, sıkıntıları olan bir kadın olduğudur.
Sylvia Plath’in Günceleri şairin umut ve umutsuzluk arasında nasıl çırpınarak salındığını gösteriyor. 1950 yazında, 18 yaşındaki Plath’in yazdığı ufak bir yazı tarihin en iyi ‘günlük sevinçler’i arasında yer alıyor:
Hayatı ancak bir trajedi olarak idrak ettiğimizde yaşamaya başlayabiliriz.
W. B. Yeats
Geleceğe götüren ‘şimdi’ ve ‘burada’ya tutunun.
James Joyce
Belki hiç mutlu olamayabilirim ama bu gece memnunum. Bomboş bir evden; güneşin altında çilekleri olgunlaşmaya bırakmakla geçirilen sıcak, bulutlu, yorucu bir günden; bir bardak ılık, tatlı sütten ve kremayla sulandırılmış bir kap böğürtlenden daha güzeli yok. Şimdi, insanların nasıl kitaplar olmadan ve okula gitmeden yaşayabildiğini anlıyorum. Bir kimse günün sonunda çok yorgunsa uyumalıdır; bir sonraki şafakta olgunlaştırılması gereken daha fazla çilekler olacaktır, kişi böylece yeryüzüne yakın bir şekilde hayatını yaşayabilir. Böyle zamanlarda daha fazlasını istediğimde, kendime aptal diyorum…
Ancak o yılın sonbaharında ümitsizlik ve alışılmışın dışında bir bilinç haliyle Plath şöyle yazıyor:
Şu an olduğu gibi duygusal algılanmak istemiyorum ama neden çilekli kremler ile Ana Goose (kitap karakteri) dünyasına ve Alice Harikalar Diyarı’nda masallarına şartlanmış bir şekilde yaşıyoruz? Daha sonra büyüyüp sıkıcı vazifeleri olan bireyler olduğumuzu fark ettiğimizde hayal kırıklığına uğruyoruz. * Bir erkek başını omzuna gömdüğünde ya da etine parmağını yerleştirmekten yeterince tatmin olmamışsa tecavüze kalkışacağı üniversite kardeşlik partilerine gittiğimizde. * Dünyada milyonlarca güzel kız olduğunu ve sevilme ve okşanma maceraları yolunda -bir zamanlar senin de yaptığın gibi- ergenlik çağlarını arkada bırakmayı tercih ettiklerini öğrendiğimizde. * Bir şekilde mücadele etmen gerektiğinin, ancak güzellik ve zenginliğin sende olmadığının farkında olduğunda. * Devrimci olamayacağını öğrendiğinde * Hayal kurup kendi ütopyana inanırken memleketinin topraklarından ekmek çıkarmaya çalışacağını ve eğer üstünde yağ varsa bundan memnun olman gerektiğini bildiğinde.. * Bir hikâye yazdığım için 100 dolar kazandığımda ancak yazanın ben olmadığımı düşündüğümde… * Milyonlarca insanın dışarıdan mutlu görünmeye çalışırken içten içe öldüğüne şahit olduğunda.
Başka bir yazısında Plath’in hayat ve ölüm ile olan çatışmalı ilişkisi şiirsel bir şekilde kendini gösteriyor:
Benimle birlikte şimdiki zaman sonsuz ve sonsuzluk daima değişiyor, akıyor, eriyor. Tam bu saniye hayatın kendisidir. Ve saniye geçtiğinde, artık o ölmüştür. Ama her yeni bir saniye ile tekrar bir başlangıç yapamazsınız. Ölü olandan yola çıkarak yargıda bulunmak zorundasınız. Bu… yutan bir kum, daha başından çaresiz. Bir hikaye, bir resim duygulanmayı biraz olsun harekete geçirebilir ama yeteri kadar değil, yeteri kadar değil. Şimdiki zamandan başka hiçbir şey gerçek değil ve daha şimdiden yüzyılların beni boğduğunu hissedebiliyorum. Bundan yüzyıllar önce tıpkı benim gibi bir kız yaşardı. Ve o şimdi ölü. Ben şimdiyim ancak biliyorum ki ben de gelip geçeceğim. O büyük an, parlayan ışık gelir ve gider, daimi yutan kum. Ve ben ölmek istemiyorum.
Maria Popova
Çeviri: Hande Karataş (tabutmag)
[…] Selected Letters (Seçilmiş Mektuplar), tamamıyla muhteşem bir eser. Bunun sonrasında Sylvia Plath’den yaşam, ölüm, mutluluk ve umut üzerine söylemlerini […]