The Veils – Lavinia

Yerçekimli Karanfil’in şarkısı Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde Oysaki seninle güzel olmak var Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor. Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel O başkası yok mu bir yanındakine veriyor

Paulo Coelho – Simyacı

Seni seviyorum, çünkü bir düş gördüm, sonra bir krala rastladım, billuriye sattım, çölü geçtim, kabileler savaşa tutuştular ve bir simyacının oturduğu yeri öğrenmek için bir kuyunun yanına geldim. Seni seviyorum, çünkü bütün evren sana ulaşmam için işbirliği yaptı. İnsan sevdiği için sever. Aşkın hiçbir gerekçesi yoktur. Dünya gerçeklerine oldukları gibi değil de, olmalarını istediğim gibi
417 H.K. “Hiçbir şey kitaplar kadar zevk vermez; çok az okuyan bir insanım ben. Kitaplar bizi düşlere takdim eder; fakat bir insan, hayatın bütün doğallığıyla düşlerle çene çalmaya koyulduysa, takdime ihtiyaç kalmamış demektir. Bir tek kitabı bile kendimi kaptırarak okumuş değilim: Her adımda aklın ya da düşlerin bitmeyen yorumları yüzünden kitabın tadı kaçardı. Birkaç dakika
Ne yapmak gerek peki? Sağlam bir arka mı bulmalıyım? Onu mu bellemeliyim? Bir ağaç gövdesine dolanan sarmaşık gibi Önünde eğilerek efendimiz sanmak mı? Bilek gücü yerine dolanla tırmanmak mı? İstemem! Herkesin yaptığı şeyleri mi yapmalıyım Le Bret? Sonradan görmelere övgüler mi yazmalıyım? Bir bakanın yüzünü güldürmek için biraz şaklabanlık edip, Taklalar mı atmalıyım? İstemem! Eksik

Alfred Jarry – Günler ve Geceler

“İnsan, kendi dışındaki bir iskeleti, kaslarının çekim yoluyla değil de basınç yoluyla hareket ettirebileceğini ve bu iskeletin, geometriden doğmuş olduğundan, neredeyse sürekli olarak yetkinleşebilen kemik sisteminin mineral uzantısı olarak, daha çok güç kullanılan yöne doğru değişim geçirmek üzere yüzyılların evrimine ihtiyaç duymadığı için tercih edilen devindirici güç olduğunu fark edebilecek kadar deha sahibiyse (geometrik figürlerin
BİRİNCİ SAHNE (Gelin evinin girişi. Arkada büyük bir kapı. Gecedir. Gelin girer; üzerinde, danteller ve işlemeli kurdelelerle süslü, kırmalı bir beyaz jüpon, bir de kolsuz beli sıkmalı beyaz bir iç etek vardır. Hizmetçi de aynı şekilde giyinmiştir.) HİZMETÇİ: Şuracıkta tarayayım saçını. GELİN: Orası pek sıcak, durulacak gibi değil. HİZMETÇİ: Bu memlekette, şafak vakti bile serinlemiyor
Kırk yaşındayım artık; şaka değil, kırk yıllık koca bir ömür, yaşlılığın ta kendisi! Kırkından fazla yaşamak ayıptır, aşağılıktır, ahlaksızlıktır. Kim yaşar kırkından fazla? Haydi, bana açıkça, elinizi vicdanınıza koyarak söyleyin! İsterseniz size açıklayayım: Aptallar, namussuzlar yaşarlar kırkından sonra. Aklı başında bir adamın sözünü etmekten en çok zevk alacağı konu nedir, bilir misiniz? Yanıt: Yine kendisi.

Francesca Woodman

Seyyidhan Kömürcü – Sena

epeydir kimin kime ne anlattığını bilmiyorum adında hem ekmek hem gül geçen kimseyi görmedim tanımıyorum ben biraz yavaş günde beş vakit hiçbir şey yapmayan biri ben biraz en üzgün baharatlara fena meyilli mümkünse haşhaş yoksa benzeri sözcüklerle de kırabilirim kalbimi diyelim zencefil diyelim hatmi   elim ayağım başımda geçenlerle aklımdan geçenin karıştığı bu masal aşk