Oğuz Atay’ın 7 Kasım 1970 tarihinde günlüğüne yazmış olduklarını bir kez daha okuyalım: Bana öyle geliyor ki biz çocuk kalmış bir milletiz ve daha olayları ve dünyayı, mucizelere bağlı ‘myth’lere bağlı bir şekilde yorumluyoruz en ciddi biçimde. Aklı başında bir batılının gülerek karşılayacağı ve bize ölesiye ciddi gelen bir şekilde.(…)Bir başka nokta daha: öyle bir

Rollo May – Yaratma Cesareti

Bir çağ ölürken, yenisinin henüz doğmadığı bir zamanda yaşıyoruz. Tüm yerküreyi sarmış bir kesmin barut kokusuyla nefeslenmek, nükleer bir çöpe dönmüş bu sarhoş topraklarda uyuklamaktan öte söyleyecek yeni bir sözümüz yok gibi… Cinsellikte, aile yapısında, eğitimde, dinde, teknolojide ve modern yaşamın neredeyse tüm diğer yüzeylerinde bizi kuşatan bir çürüme hali yaşıyoruz. Kulağımızda çınlayan bomba sesleri,
Bilinmeyenin içine dalan sanat mümkün olan sanattır ve ne şendir ne de ciddi; ama üçüncü seçenek de perdelenmiştir, sanki bir hiçliğin içine gömülmüştür, figürlerini gelişmiş sanat eserlerinin betimlediği bir hiçlik. Adorno’ya göre sanat, özgür olamayışın ortasında özgürlük benzeri bir şeyi dile getirir. Sanatın, sırf varoluşuyla egemen olan kötü büyünün ötesine geçiyor olması, onu bir mutluluk
“Zihin faaliyeti kurtarıcı bir sahtekârlıktır, bir es geçme alıştırmasıdır; yumuşatılmış, rahat ve yanlış bir gerçeklikte gidip gelmemize imkân verir. Kavramları çekip çevirmeyi öğrenmek-şeylere bakmayı unutmak… Düşünüş bir firar gününde doğmuştur; bunun sonucu olarak sözel tumturak gelmiştir.” Zihin hovardadır, ahlaktan ahlaka sevdalanır. Zihin ilkesizdir, doğru, yanlış her şeyle sırnaşır. Zihin dalaverecidir, bencildir. Bu yüzden hafızamızı zayıflatır
Oğlum Behçet, sen bir medeniyetin iflası nedir, bilir misin? dedi. İnsan bozulur, insan kalmaz; bir medeniyet insanı yapan manevî kıymetler manzumesidir. Anlıyor musun şimdi derdin büyüklüğünü? Cahilsin; okur, öğrenirsin. Gerisin; ilerlersin. Adam yok; yetiştirirsin, günün birinde meydana çıkıverir. Paran yok; kazanırsın.Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur. Sen cilt yapıyorsun; şiraze nedir bilirsin. Bizde insanoğlu

Edip Cansever – Meduza

Derin, sessiz, iyi böyleceGüz, ölülerini bırakan kuşlarYer kalmadı acıya ülkemizdeDerin, sessiz, iyi böyleceGün ortası alacakaranlık bakışlar. Bir buluşma yeridir şimdi hüzünlerimizBiz o renksiz, o yalnız, o sürgün meduzalarAsar söylediklerimizi çeker giderizÜlkemiz, toprağımız, her şeyimizKıyısında camların bozbulanık rakılar. Çizeriz yeryüzünü kaygısız ayaklarlaYüzümüzdür bir yağmur ağırlığınca düşerSonra pek anlamadan içkiler ne çabuk biterNe kadar konuşursak o kadar

George Orwell – 1984

Parti iktidarda olmayı, yalnızca kendi çıkarı için istiyor. Başkalarının iyiliği bizim umurumuzda değil, bizi ilgilendiren yalnızca iktidardır. Servet, lüks, uzun yaşamak ya da mutluluk değil, yalnızca iktidar, salt iktidar. Salt iktidarın ne demek olduğunu birazdan anlayacaksın. Bizi geçmişteki tüm oligarşilerden farklı kılan, ne yaptığımızı biliyor olmamız. Onların hepsi, hatta bize benzeyenleri bile korkak ve ikiyüzlüydü.

Stefan Zweig, Satranç

Satranç sonsuz eski, ama aynı zamanda sonrasız yenidir; kuruluşu mekanik, ancak sadece hayalgücü ile etkilidir; geometrik açıdan sabit bir alanla sınırlı olmakla birlikte kombinasyonlarında sınırsızdır, sürekli kendini geliştiren, ancak yine de verimsiz, hiçbir yere götürmeyen bir düşünme eylemidir; hiçbir şey hesaplamayan bir matematik, esersiz bir sanat, temelsiz bir mimaridir. Stefan Zweig’ın, 1942 yılında, Hitler iktidarından

Carl Gustav Jung

Yaşam bana hep kök gövdeden beslenen bir bitkiyi anımsatır. Yaşamın kök gövdesinde saklandığı ve görünmez olduğu doğrudur. Toprağın üzerinde görünense yalnızca tek bir yaz dayanır; sonra da solar gider. Kısa ömürlü bir görüntü bu. Yaşamların ve medeniyetlerin sonu gelmeyen oluşumlarını ve yok olup gidişlerini düşündüğümüzde mutlak bir hiçliğin etkisinden kurtulamayız. Buna karşın ben, hiçbir zaman