Mükemmelliğin gelişiminde etkisi olan ebeveyn sevgisinin besleyici gücü üzerine yazılmış cesaretlendirici bir kitap.
1869’un son gününde, akşamüstü saat 8’de, Fransa’nın kuzeyinde gri bir dokuma fabrikası bulunan kasabanın, çatısı su sızdıran, harap olmuş iki odalı bir evinde Henri adında küçük bir çocuk dünyaya geldi. Maddi yönden çok fazla şeye sahip değildi, fakat belki de bir çocuğun sahip olabileceği en güzel şey ile kutsanmıştı – koşulsuz seven ve daima destekçi olan bir anne. Kaderleri sevdiklerinin cesaretlendirici teşvikleri ile şekillenmiş olan diğer çoğu yaratıcı ikon gibi, küçük Henri de annesinin güvenilir desteği sayesinde muhteşem Henri’ye dönüştü. Annesinin desteği tuhaf bir kıvılcımdan alev almıştı: Henri, 20 yaşındayken apandisitleri yüzünden hastaneye yatmıştı ve annesi de ona iyileşme sürecinde oyalanması için bir sanat desteği sağlamıştı. “Renklerle dolu kutuyu elime aldığım andan beri” diyor Matisse, “onun, hayatım olduğunu biliyordum. Tıpkı sevdiği şeye saldıran bir canavar gibi, kendimi o kutunun içerisine attım.” Bu şey aynı zamanda sevgiden ötürü de ortaya çıkıyordu – Matisse’i cesaretlendiren kişi annesiydi; yani tıpkı E.E. Cummings’in bütün sanatçı olmayı isteyenlere önerdiği gibi, resmi kuralları önemsemeden kalpten çizmek eylemi ortaya çıkıyordu. “Annem, yaptığım her şeyi seviyordu” diye ekliyor Matisse. Yıllar sonra, Matisse’in kariyerini kolaylaştıran ve Picasso ile arkadaşlığını harekete geçiren Gertrude Stein sayesinde; Matisse’in yaptıklarını artık dünya da sevmeye başladı.
The Iridescence of Birds: A Book About Henri Matisse (Kuşların Renkliliği: Henri Matisse Hakkında Bir Kitap) isimli kitap, yazar Patricia MacLachlan ve ressam Hadley Hooper tarafından yaratıldı. Genç Henri’nin çocukluğunun ve resim çizmeye başlamadan uzun zaman önce çocukluğunun bu uzun sanatçılık yolunu nasıl etkilediğinin cesaretlendirici bir hikâyesini anlatıyorlar. Anlattıkları şeyler arasında donukluğu ve güneşsiz günleri aydınlatma amacıyla annesinin yerlere parlak kırmızı halılar koyması, yine annesinin duvara asmak için tabakları rengârenk boyadığını, Henri’nin boyaları karıştırmasına izin verdiği, babasının ona hayranlıkla gözlemlemiş olduğu rengârenk tüyleri olan güvercinler verdiği, kasabadaki insanlar tarafından dokunmuş olan güzel ipeklerin parlaklığının onu nasıl büyülediği konuları da bulunuyor.
Hikâye, bir dâhiliğin (genetik kaynaklı olarak) doğuştan mı geldiğini yoksa (çevre etkisi ile) sonradan mı oluştuğunu soran, genetik ve çevre kavramlarını karşı karşıya getiren soruya da ince bir cevap sunuyor. Ayrıca bu cevabın içerisinde, konu özellikle genç yeteneklerin yetiştirilmesine geldiği zaman ortaya çıkan “Övgü aracılığı ile değil fakat dikkatli olmakla mükemmel ebeveyn olunur” fikrine getirilen bir açıklama da bulunuyor. (Aslında annenin varlığı, efsanevi editör Ursula Nordstrom’un da birçok genç yazar ve sanatçıya sağladığı şeydi – örneğin, özellikle; yirminci yüzyılda bir çocuk kitabı koruyuculuğu saltanatına sahipken yetiştirmiş olduğu Maurice Sendak gibi.)
MacLachlan, bakış açısını değiştirerek okuyucuya enfes bir empati penceresi sağlıyor ve dolayısıyla, kendilerini Henri’nin yerine koymalarını sağlıyor:
Henri Matisse adında, gökyüzünün gri olduğu kuzey Fransa’nın kasvetli bir kasabasında yaşayan bir çocuk olsaydınız
Ve günler soğuk olsaydı
Ve renk ile ışık isteseydiniz
Ve güneş,
Ve anneniz, günlerinizi aydınlatmak için,
Tabakları boyayıp duvara assaydı
Üzerlerinde çayır ve ağaç resimleriyle,
Nehir ve kuş resimleriyle,
Ve boyaların renklerini karıştırmanıza izin verseydi…
… ve Güvercinler yetiştirseydiniz
Keskin gözlerini izleyerek
Ve kırmızı ayaklarını,Ve onlar hareket ettikçe
Işık ile değişen renklerini…
… Işık
Ve
Hareketi
Ve kuşların renkliliğini
Resmeden iyi bir ressam haline gelmeniz
Şaşırtıcı mı olurdu?
MacLachlan’ın, sanatçılar gördüklerini mi yoksa hissedip hatırladıklarını mı çizerler sorusuna sağladığı büyük katkı da hikâyenin biyografik ayrıntılarının altında yer alıyor. MacLachlan, kitabın sonsöz kısmına şöyle yazıyor; “Hislerini ve çocukluğunu çizdi.”, yani Matisse’in hayatında bu iki şeyin ayrılamaz şekilde birbirine bağlı oldukları bir gerçek.
Hooper’ın çizimleri de sanatçılık, bilim ve yaratıcı dâhilik şaheseri. Hooper, Matisse’in duygusallığını ve onun çizimlerindeki, oyuklarındaki ve resimlerindeki renk üretimlerini çalışarak uzun zaman geçirdi ve daha sonra onun çocukluk dönemindeki tekstil biçimlerini araştırdı, hatta küçükken yürüdüğü caddeleri resmetmek için Google Haritaları bile kullandı. Ortaya çıkan sonuç bir imitasyon değildi, daha çok bir övgüydü. Hooper seçmiş olduğu bu alışılmadık ve özgün teknik üzerine şunu söylüyor:
Kabartma baskı tekniğini denemeye karar verdim; böylece şekillerimi basitleştirdim ve bu teknik renk ile kompozisyona odaklanmamı sağladı. Sert köpükten ve kartonlardan karakterlerimi kestim, üzerlerine çizim yaptım, basımlarını yaptım ve sonuçlarını tarayarak Photoshop’a aktardım. Bu yaklaşım iyi hissettirdi.
The Iridescence of Birds (Kuşların Renkliliği), her açıdan mükemmel bir kitap. Jane Goodall, Henri Rousseau, Pablo Neruda, Julia Child, Albert Einstein ve Maria Merian’ın biyografileri için de hazırlanmış olan diğer muhteşem resimli kitaplar ile birlikte okunabilir. Onlar mı? Henüz çevirmedik.
Brain Pickings by Maria Popova
Çeviren: Gözde Zülal Solak (tabutmag)