Susan Sontag’ın 1964-80 yılları arasında, otuzlu-kırklı yaşları boyunca tuttuğu günlükleri içeriyor. Sontag’ın ölümünden sonra bu metinleri yayına hazırlayan oğlu David Rieff “bu cildin –özellikle annemin eğitimi, olgunluğa erişmesi anlamında, siyasal bir bildungsroman olduğunu da söylemek mümkün,” diyor ve devam ediyor: ÖNSÖZ 1990’ların başında annem bir otobiyografi yazma fikrini zihninde evirip çeviriyordu. Yazılarında kendisini anlatmaktan hoşlanmadığından
GEÇMİŞ, HER ZAMAN tartışmalıdır. Geçmişe gönderme yapma yetkisini bellek ve tarih aralarında paylaşamazlar. Çünkü tarih anılara her zaman güvenemez, bellekse hatırlama haklarını (yaşam, adalet, öznellik hakları) merkeze almayan bir yeniden inşadan kuşku duyar. Geçmiş üzerine bu iki bakış açısı arasında kolay bir anlaşma sağlanabileceğini düşünmek iyimser bir istek, hatta bir klişedir. Geçmiş, kamusal ya da
Saygıdeğer ilişkiler kurmaya çalışın, mantıksız meşguliyetleri engelleyin, dünyaya size nasıl davranacağını söyleyin, yeterliliği benimseyin ve daha fazlası. Yüksek mertebeden gelen istekler eşliğinde, fiziksel alışkanlıklar ve faydacı günlük eylemlerle oluşturulan tipik yeni yıl önerileri listesini; insanlığın en ebedi fikirler üreten düşünürlerinden zihinsel ve ruhsal öneriler ödünç alarak düzenleseydik ne olurdu? Bunun nasıl olacağını görebilmek için sizlere
Twain, Sontag, Bradbury, Hitchens, Didion ve daha fazlası. Harvard’ın üç ayda bir yayınladığı Nieman Reports dergisi bir sayısında, eleştiri konusu üzerine bazı yazarlar tarafından yazılmış notlar bulunduruyordu. Size bunlardan birkaç gözde örnek sunuyoruz. Susan Sontag, As Consciousness Is Harnessed to Flesh: Journals and Notebooks, 1964-1980 (Bilinç Tene Kuşanınca: Günlükler, 1964-1980) eserinden: Eleştiri okumak bir insanın
Marjinal var oluşumuzda; sürekli dinleme eğilimi gösterdiğimiz o büyük gariplikten, içimizdeki sesten başka ne vardır? Eğer şanslıysanız hayatınızda birkaç kez, yazılarında eve dönme hissi gibi bir his, manevi bir kucaklaşma hissettiğiniz bir yazara denk gelmişsinizdir. Bana göre, bu türden bir hissi yaratabilecek olan az miktarda yazar vardır – Virginia Woolf, Ursula K. Le Guin, Italo
“Matematik bilimi” der Ada Lovelace hayal gücünün doğasını tartışırken, “varlıklar arasındaki görülemeyen ilişkilerin dilidir.” Çok az insan bu dilde, 1960ların hücresel otomatı, Hayat Oyunu’nun icadıyla ünlenen, çığır açan İngiliz matematikçi John Horton Conway kadar ustalaşmış ve Lovelace’in “şiirsel bilimine” dönüştürebilmiştir. Yılın en iyi bilim kitaplarına hoş bir ilave olan Siobhan Roberts‘ın Oyundaki Deha: John Horton
Oyunun zıttı ciddi olan değildir, gerçek olandır. Susan Sontag günlüğünde “Yazmak; mobilyalar gibi büyük olan bazı fantezilerin geçemeyeceği küçük bir kapıdır” demiştir. Tüketici kültürünün yaratılışındaki ana figür olan ve ayrıca, kendi miti olan – modern oyuncağın – usta yaratıcısı olan Sigmund Freud, kariyerinin büyük bir bölümünü rüyaların psikolojisini keşfetmeye adamıştır. 1908 yılında fantezilerin ve yaratıcılığın

Susan Sontag’dan Yazın Üzerine

Susan Sontag’ın günlüklerinin yeni çıkan cildi Bilincin Et ile Bağdaştırılması: Bültenler ve Günlükler, 1964 – 1980 bizimle Susan Sontag’ın sansür ve aforizmalara ilişkin derin düşüncelerini paylaşan, modern tarihin en büyük dehalarından birinin aklının içine yolculuk etmemizi sağlayan kesinlikle çok değerli bir hazine. Bu büyük kitabın okuyucuya bahşettikleri arasında Sontag’ın sanat, zanaat ve yazın ideolojisine dair