“Herhangi bir otokrat rejiminde, gücün sahibi olanlar git gide, gücün verebildiği hazların deneyimleri ile birlikte, daha zalim bir hal alırlar. İnsanlar üzerinde kurulan güç, insanlara yapmayacakları şeyi yaptırma yoluyla gösterildiği için; güç aşkıyla harekete geçmiş olan insan tutkuya müsaade etmek yerine acı vermeye eğilimlidir.” (Bertrand Russell, Nobel Ödülü konuşmasından)

Birhan Keskin – Milonga

ılık süt gibiydin sen, uf uff. benim ağzımda bir zehir vardı, beni bu dünyaya ağzımda, hoh, bu zehirle bıraktığında ben senin kötü olduğunu anlamamak için, çok çalıştım. benim seninle ilgili bildiğim her şey bir yalandı. buna çalıştım. tersinden bir adaletsizliği anlamam gerekti benim, ve ben hoh, ben bunun için bir afrikalı gibi çalıştım. ılık süt
Hayal gücümün ürünleri arasında artık yaratıdan çok, hatırlama var. (Syf 31) İtiraflarımı yazdığımda artık yaşlanmış, hepsini denediğim hayatın boş zevklerinden bıkmıştım. Kitabımı hiçbir belgeye dayanmadan yazıyor, yalnız belleğime başvuruyordum. Belleğim anıları çoğunlukla anımsıyor, bazen de eksik anımsıyordu ve ben bu boşlukları bu anıların yerini doldurmak için hayal ettiğim, ancak onlara ters düşmeyen ayrıntılarla dolduruyordum. Hayatımın
Otelde konaklayan yalnızca iki Amerikalı vardı. Odalarına gidip gelirlerken merdivende yanlarından geçtikleri insanların hiçbirini tanımıyorlardı. Odaları ikinci katta denize bakıyordu. Parka, savaş anıtına da bakıyordu. Parkta büyük palmiyeler, yeşil banklar vardı. Hava iyi olduğunda her zaman şövalesiyle bir ressam oluyordu. Ressamlar palmiyelerin gelişme biçiminden, parklara ve denize bakan otellerin canlı renklerinden hoşlanıyorlardı. İtalyanlar savaş anıtını
“Kâmil, bu kadar mıydı senin derdin?” “Niye, n’oldu ki?” “Dün gece seni aradım cepten.” “Ee?” “Telefonunu annen açtı, ‘Kâmil uyuyor’ dedi.” “Ee, ne var bunda?” “Annesinden önce uyuyanların derdine inanmıyorum ben.” Murat Özyaşar
“Hep sarhoş olmalı. Her şey bunda; tek sorun bu. Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken Zaman’ın korkunç ağırlığını duymamak için durmamacasına sarhoş olmalısınız. Ama neyle? Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz. Ama sarhoş olun… Ve bazı bazı, bir sarayın basamakları, bir hendeğin yeşil otları üstünde, odanızın donuk yalnızlığı içinde, sarhoşluğunuz azalmış ya da büsbütün

Ece Ayhan’dan İlhan Berk’e

“Her alanda derin yanlışlık var. (Sözgelimi, düşünüyorum, İstanbul’daki üç fırsatçı ‘yaratık’ aşağı yukarı biliyorum ki ‘aman canım, söyler söyler durur, biz dalgamıza bakalım, koskoca toplum, herkesin de kendi sorunu var üstelik, sonra gerçekleri söyleyen kişiye ameliyatlar geçirmiştir deriz olur biter’) diyebilirler. Acaba kazın ayağı böyle midir? Bir adam kafaca üşütmüş olsa bile, dolaylı yoldan da

José Saramago, Körlük

“Bir sürü bilinçdışı öğenin saldırısına uğrayan, bir o kadar da başka öğenin yok sayıldığı ahlak bilinci, varolan, her zaman da varolagelmiş bir niteliktir; Dördüncü Zaman filozoflarının, ruh denen şeyin henüz basit, belirsiz bir taslak olduğu sıralarda icat ettiği bir şey değildir. Birlikte yaşamanın getirdiği etkinlikleri ve genetik değişmeleri bir yana bırakacak olursak, bilincimizi giderek damarlarımızda

Ergin Günçe

“Kalbim bir dar sokaktır ve tehlikeli Ben geçtim hayatım geride kaldı Her dakka birini vurabilirim Her dakka biri vurabilir beni” Ergin Günçe

Maksim Gorki, Ana

“Nasıl oldu, ben de anlamadım. Çocukluğumda herkesten korkardım. Büyüyünce herkesten nefret etmeye başladım. Kimine alçaklığından, kimine bilmem neden ötürü. Ama, şimdi öyle değil. Onlara acıyorum, sanırım. Nasıl oldu, bilmem; insanlarla ilgili bir gerçeğin varlığını, ve yaşamlarındaki olumsuzluklardan sorumlu olmadıklarını öğrenince, yumuşadım.” — Maksim Gorki, Ana