Sartre'la karşılaştığım zaman, her şeyi kazandığıma inanmıştım. Onun yanında benim kendimi gerçekleştirmem başarısızlığa uğrayamazdı. Şimdi kendi kendime şunu söylüyorum: Kurtuluşu bir başkasında görmek, yıkılmanın en güvenli yoludur
Yedi sekiz yaşımdan bu yana istemiş olduğum şeyde başarıya ulaştım. Hangi ölçüde başarıya ulaştım onda? Bunu bilemem, ama istediğimi yaptım, dinlenen, okunan yapıtlar verdim. Bundan dolayı öleceğim an, birçok insan gibi şöyle diyerek ölmeyeceğim:
The Guardian, Camus’nun 1947 yılında yayınlanmış olan Veba adlı romanı için şöyle yazıyor: Toplumumuz absürt ve Albert Camus’nun romanı –diğer birçok şeyin arasında ve ahlaki yönden değerlendirmesine karşın– modern varoluşun absürtlüğü ile ilişkimizi inceliyor. Fakir dünyaya, milyonların mezar gemilerle veya tehlikeli çöller üzerinden; boş vaatler arayışıyla, kendi hayal oyunlarını dünyaya yayan – ve hatta Camus’nun

Jean-Paul Sartre ve Varoluşçuluk

Öyleyse şu son haftalar içinde bir değişiklik ortaya çıktı. Ama nerede? Hiçbir şeye bağlanılamayan soyut bir değişme bu. Değişen ben miyim? Ben değilsem, şu oda, şu kent, şu doğa; seçmek gerek. Değişen benim sanıyorum. En kolay çözüm yolu bu. En tatsızı da bu. Ansızın ortaya çıkan bu dönüşümlere uğramış olduğumu kabul etmek zorundayım. Sık sık