Yalnızca birkaç şey zihin gücünüzü ve ruh zenginliğinizi ortaya çıkarır: bir kimseye -özellikle bir arkadaşınıza- geribildirim verirken, kalbiniz ve aklınız arasındaki paralellik ve geriye çalışmanın devamını getirmek için gerekli olan hevesten bir parça bırakmış olmanız. Samuel Beckett‘in çetin aşk şaheseri ve şair Thom Gunn‘ın Oliver Sacks‘in Bir Yazar Olarak Evrimindeki rolü yapıcı eleştiri sanatının ne kadar hassas, önemli ve nadir olduğunu gösteriyor.
Fakat bu sanat dalında hiçkimse öncü gazeteci, tez yazarı ve editör -19.yy’de Kadınlar adlı 1845 tarihli kitabı feminizmin kurucu metinlerinden kabul edilen- Margaret Fuller‘dan daha iyi olamaz. Kitap, etkili deneyüstücü dergi The Dial’de yayınlanmış olan “Büyük Dava. Erkek Erkeklere Karşı. Kadın Kadınlara Karşı” adlı tezden yola çıkılarak hazırlandı. Fuller 1839’da rakibi Ralph Waldo Emerson‘u oylamada yenerek derginin editörü oldu.
Fuller’ın Emerson’ın evine taşındığı 1841 güzünde, Emerson tarafından teşvik edilen 24 yaşındaki Henry David Thoreau şiirlerinden bir tanesini The Dial dergisine yolladı. Fuller’dan aldığı cevap yüzeyde bir geri çevirme; derinlerde devasa ve cömert bir hediyeydi. Fazlasıyla uzun ve ölçülemez güzellikteki mektubunda, Fuller şiiri geri çevirme nedenlerini sıralıyordu; yalnızca şiirin nasıl geliştirileceğine dair önerilerde bulunmayıp ruh zenginliğini de konu alıyordu.
18 Ekim 1841’de, yalnızca 31 yaşında olan Fuller şöyle yazıyor:
Dağın üstündeki bu şiire tırmanarak ulaşamam… Belki, ancak füzyon ve parıltıyla. Benim için asıl olan, doğaya dair soylu bir farkındalık, başlıca birkaç fikir, belli bir yer ve hüzünlü bir müzik.
Kendisine yönelik eleştirilerin gerçekten çalışmalarına mı yoksa kişiliğine mi yapıldığını ayırt edemeyen şairlerin bu hassasiyetinden pek ala emin olan Fuller, şair Thoreau’ı büyük bir samimiyetle kucaklıyor ve onu, ortalama şiirinin derinliklerinde devasa bir potansiyel olduğuna dair temin ediyordu -ancak bu potansiyeli ortaya çıkarabilmesi için özenle ve sabırla çalışmaya devam etmesi gerektiğini vurguluyordu:
Şu anda şaire dair bilgi sahibi olduğumdan, dizelerine bir itirazım yok. Kendisi sağlıklı, nadir bulunabilen bir bakış açısına sahip, çabuk, üstün bir anlama yeteneğine sahip bir şair. Ne hayatına ne de doğanın istilasına bir sınır çekmez; kasten pragmatik, temkinli, çileci ya da acayip değil. Ancak o, henüz yaz mevsiminin ılık rüzgarlarının ziyaret etmediği bir tepe yığın. Eminim ki kendisini eğitecek olan bereketli depoyu bulacaktır.
Thoreau’dan yalnızca yedi yaş büyük olsa da, Fuller vaktinden çok önce gelmiş bir bilgelikle doludur: Thoreau’ya en büyük eğitimi hayatın içinde, deneyimler ve insanlarla olan etkileşimi aracılığıyla alabileceğini söyler.
Artan yakın ilişkiler, daha geniş ve derin insani deneyimler, doğanın uyum içindeki diğer elementleri şaire şekil verecek ve onun dizelerini yumuşatacaktır. Daha az düşünce arayacak, daha fazla bilgi edinecektir. Benim çok içten birine verecek tavsiyem ya da eleştirim yok; eğer illaha ki bir şey söylemem gerekiyorsa onun için derdim ki “doğa sanki onunmuş gibi, sürekli ondan bahsediyor.” Eğer sen ona ait değilsen, o sana ait olamaz. Nilüferleri ara, sevinçten bir parça kopar. Sakın kendine çok güvenerek her yerin, her durumun birbirine benzer olduğunu söyleme.
Thoreau’u kendisine yazmaya devam etmesi ve şiirlerini dergiye yollaması için teşvik eden Fuller ekliyor:
Şiiri kendi tarzında mı tamamlayıp dergiye yollayacaksın?
“Ve gökyüzünü sağar gibi” kısmını at.
İmge çok zayıf, Bay Emerson da benimle aynı fikirde.
Fuller mektubunu Virginia Woolf‘nun ‘insani sanat’ tanımlamasına uygun olarak bitiriyor:
Elveda! Gerçekler güzellikle yol alsın! Issız kulübeye gidip gitmeyeceğini bana bildir ve eğer okuyorsan, Shakespeare hakkında ne düşündüğünü yaz. Onun hakkında ifade etme fırsatı bulamadığım pek çok fikrim var.
Margaret F.
Maria Popova
Çev: Hande Karataş
tabutmag 6. sayı