Değersiz olmayan tek şey, hayatı hakkıyla ve dürüst bir şekilde yaşamaktır. Bunu yapmayanlar ise sabretmelilerdir.
“Ölüm dostumuzdur” der Rilke, 1923 tarihli bir mektubunda ve devam eder “kesinlikle öyledir çünkü doğada, aşkta kısacası her yerde mevcuttur”. Ve hâlâ ölümsüzlüğe ulaşamadığımızdan, arkadaşlığımız baki kalacak gibi görünüyor.
Rilke’den on sekiz yüzyıl önce Roma İmparatoru ve Stoacı düşünür Marcus Aurelius, hayat ve ölüm arasındaki amansız rekabeti Ta Eis Heauton (İng. Meditations, Tr. Düşünceler / Kendime / Kendime Gözleyişim) açıklamaya gayret etmiştir. Filozof imparator bu eserinde ruhsal sağlığı her gün azami seviyede tutmak ve onur, tevazu gibi erdemlerin kökenleri gibi konular hakkında fikir yürütmüştür.
Aurelius, varoluşsal önceliklerimizden ölüm ve yaşamın sonsuz etkileşimi hakkında bizi bilgilendiriyor:
Sadece doğru olanı yap. Geri kalanını boş ver.
Soğuk veya sıcak
Yorgun veya iyi dinlenmiş
Aşağılanmış veya onurlu
Ölmek üzere… yahut başka imtihanlarla meşgulÇünkü ölüm de hayattaki imtihanlarımızdan biridir. O halde “ne yapman gerekliyse” onu yap.
Başka bir görüşte, kaçınılmaz sonumuzla ilgili soruları yeniliyor:
Bazı şeyler var olma amacı güder, bazıları zaten var olmuştur. Var olanlardan bazıları da halihazırda yok olmuştur. Bu değişim ve akış zamanın sonsuz akışı devam ettiği müddetçe dünyayı yenilemeye devam eder.
Bir nehirde ilerliyoruz. Hangi nesne tutunduğumuzda bizi sabit kılacak, ki ona değer verebilelim?
Bir an göz göze geldiğimiz ve sonrasında uçup giden bir serçeye tutunmak gibidir bu.
Ve yaşamımız da soluk almaya, buharlaşan kana benzer.
Her an yaptığımız nefes alışverişi: dünyaya geldiğimiz andan itibaren aldığımız gücü tekrar kaynağına vermemizden başka bir şey değildir.
Aurelius, rastgele ve kaçınılmaz olarak yapılan nefes alışverişi döngüsünü nefes kesici sadelikle anlatıyor:
Büyük İskender ve katırcısı öldükten sonra aynı yere uğurlandılar. Ya yaşamın kaçınılmaz döngüsüyle karşılaştılar ya da atomlarına ayrıldılar.
Bu bilinçlenme ile keyfimiz kaçsa da Aurelius, fani yaşamımızda maneviyatımızı sağlam tutarak canlılığımızı sürdüreceğimizi savunmaktadır:
Her milletten, her meslekten, her türden insanın öldüğünü unutma. Philistion, Phoebus ve Origanion’a değin hatırla. Şimdi diğerlerine bak.
Biz de onların olduğu yere gideceğiz:
…Heracles, Pisagor ve Sokrates gibi hatip ve bilgeleri
…onlardan önce onca kahraman, asker ve kralları
…Zeki, cömert, çalışkan, bencil, kurnazları
…Fani dünyaya gülenleriHepsi uzun zamandır yerin altında
Onları ürkütecek ne var? Ya da ismini bilmediklerimizi ürkütecek ne var?
Maneviyatı yüceltecek bir reçete de sunuyor:
Değersiz olmayan tek şey: hayatı hakkıyla ve dürüst bir şekilde yaşamaktır. Bunu yapmayanlar ise sabretmelilerdir.
Maria Popova
Çeviri: tabutmag