Orhan Veli’yi bir resim olarak düşündüğüm zaman; bir bir yerleşiyor karton, üzerine, uyanık renkler, çizgilerinden dışarı taşmıyan lekeler, belirli bir görünge içinde. Bir suluboya çalışması, aquarelle, gouache. Ozan, kendinin ve toplumunun öznel bir yorum sapkınlığıyla bir gravürü bile olmak istememiştir her nedense. Geçelim uç soyut dokuları, boyamaları. Böylesi bir öznelliğin giderek kendini nesnel kılabileceğini kuramamıştır ki. Kişi, kitapların, dışına ve karşısına düşebilmelidir.
Şiirin yelpazesi kanatları arasında bir hep aramışımdır; düşüncenin korkuları çeşitlemelerini ve aykırılıklarını, beklenmedikliklerini, rezaletlerini. Orhan Veli ve öteki ardıllar, öncüller, bakır kazıyamazlar sanki, çinko, tahta, patates, işte ne olursa. Kazılan (ya da kazılacak olan) nesnenin basılışında ortaya çıkacak görüntüyü, belirleme’yi önceden imgeleyemezler. Algı, duyum ve tasarım tutumları budur genellikle.
Azıcık bulansaydı bakışı, eli titreseydi ne olurdu acaba? Renkler birbirinin alanına, iç içe girseydi hiç değilse. Ama her şeyi ayakta seyretmektedir Orhan Veli. Başlıca renklerdir renkleri (eylemler, devinimler, çiçekler, imlemler, kuşlar, edimler, sokaklar), Yeryüzüne, insana ve kargaşalığa uçsuz bucaksız bir açılışın şiirinin ister istemez gerektireceği sözcüklerin sözlüğünü kullanmıyor ozan. Oysa, nicedir, harfler, gırtlağın çıkardığı sesler bile yetmemiye başlamıştır yeni anlamlara.
Bir ozanın anlayış, çekim, kapsayış ve kurgu yönelmelerinin sorumluluğu kimdedir? sorusu bugün, hele iş işten geçtikten sonra soruluyorsa, ve çok zaman boşunadır ya, işte yazmalıyız. Demem o ki, bir takım tatlısu frenklerine, Davudi ötümlüklere de sırt çevirebilecek nitelikteki kimliği şu ya da bu nedenle gün ışığına çıkartılmamıştır. Onca bağımsızlıklarından, ayıklayışlarından sonra bu dahi gerekliydi çok. O denli açık kesinlikler, adamlarının giysilerini çiziyor da, iliklerine, yüreklerine dek dillendiremiyor işte.
Çağın büyüttüğü ve akıttığı boklukların, düşürülmüş çocukların bir yeraltısına inmemiştir Orhan Veli. Ülkesinin us dışı lağımlarında, gömütlerinde yatmamıştır örneğin. Özel bir takvime göre ise, bir bin yılların şiiri oralardadır, insanın her türlüsünden kalıtsız ve yırtık uzandığı. Çöp tenekeleri, catacombes’lar, kurutulmamış bataklıklar, yargılamalar, kovuklar ve zindanlar varken o ‘yaşama sevinci’ ne oluyor arkadaş! Bilmiyorum bir umut sayfası Şiirin Gizli Tarihi’nde, taşbasması, elyazması, ya da simgelersiz baskı.
Üzgülü bir çıkartma bütün bir gün dahi asılmıyor duvara, sözgelişi. Boyutları büyük dendiği için bir kakavanı içerlere koyamıyorsunuz. Ama bir Orhan Veli resmini, bu suluboya çalışmasını, başka evlere taşınırken de götürüyorlar pekiyi. Her tümce bir yana, açık havanın ozanıdır Orhan Veli, her anlamda. Caddeler genişledi, kitaplar inceldiyse Çalap’ın işi değildir bu. Geleceğe doğru süren bir şimdinin şiiri etkisi! Yalnızca bir gam değişikliği de değil, hepten Atonal. Orhan Veli olayı da, olaylığını yitirmiştir artık. Şiiri ise kalmıştır görünüyor, geniş açıdan bir deyişle.
Ece Ayhan
Bir Resim Olarak Orhan
Papirüs Dergisi, Ocak 1967 (8. Sayı)