Ernst Gombrich’in yazdığı Sanatın Öyküsü on altıncı baskısını yapmış durumda.
İlkel mağara resimlerinden günümüzün deneysel sanatına dek sanat mefhumuna giriş açısından rakipsiz bir eserdir bu kitap.
Sanat dalında dünyanın en çok satan bu kitabı ilk kez 1950’de yayımlandı ve 24 dile çevrildi.
Kariyerinin büyük bölümünü Londra’daki Warburg Enstitüsü’nde geçiren Gombrich yirmiden fazla kitap yazdı ve içlerinde sanat ve kültürde olan başarısından dolayı kendisine verilen Goethe Ödülü de dahil sayısız ödül kazandı.
Yüzyılın ikinci yarısının en büyük sanat tarihçilerinden biri olarak kabul ediliyor. Ve biz de onu burada ağırlamaktan ötürü mutluyuz.
– Hoş geldiniz.
Çok teşekkür ederim.
– Bildiğiniz üzere ve insanların da övdüğü gibi, olağanüstü bir kitap bu. Nasıl oldu da ortaya çıktı bu kitap?
Hayattaki pek çok şey gibi, az çok kazara oldu. Şöyle ortaya çıktı: Zamanın birinde çocuklar için dünya tarihi yazmam için görevlendirilmiştim. Genç bir adam olarak henüz Viyana’dayken yazdım onu ve büyük başarı getirdi ve sonra çocuklar için sanat tarihi yazmamı istediler.
Sanat tarihinin çocuklar için uygun olmadığını söyledim ama üstüme çok geldiler ben de bunu yazabileceğimi ama çocuklar için yazmayacağımı söyledim.
Kitap da işte böyle ortaya çıktı. Sonra işe koyuldum ama savaş sebebiyle pek çok kez kesildi ama nihayet bitirmeyi başardım.
– Sizce neden bu şekilde kabullenildi kitap?
Sanırım, ya da umarım, havalara girmediğim için oldu bu.
Gizemli olmayan şeyleri gizemli kılmaya çalışmıyorum ve gizemli olduğu aşikar olduğu için tartışılması gerekmeyen bir gizemi de olduğu gibi kabul ediyorum.
– Daha önce şöyle demiştiniz, ki yanlışsam düzeltin çünkü böyle bir sözün olması illa sizin söylediğiniz anlamına gelmiyor: Sanatın öyküsü bir fark yaratır, sanatın öyküsü işte budur.
Tamamen doğru ve bundan bahsetmenize sevindim. Sanatın öyküsü, kronolojik olarak bir şeylerin sıralı biçimde arka arkaya gelmesi demek değildir.
Modanın kronolojisi vardır mesela. Oysa resim yapmanın gelişim öyküsü uçmanın veya insanların başka başarılarının veya insanların belirli amaçlar için uğraşmalarının ve bu başarıları başkalarına aktarmasının öyküsü ile bağlantılıdır.
Bu bakımdan, birlikte ilerleyen olaylar zinciri şeklinde var olan bu öyküde genel bir uyum söz konusudur.
– İnsanların bu kitapta en çok sevdiği şey de bu olsa gerek: Aslında burada sanatın bağlantılı ve gelişen öyküsünü anlatıyorsunuz.
Evet, onu yapmaya çalıştım.
– Peki ya modern sanat?
Modern sanat bu açıdan çok ilginç bir konudur çünkü anlattığım öykü, belirli bir anlamda dünyayı temsil eden iki karşıt sorun veya metotun çarpışmasının öyküsüdür.
Bunu basit bir şekilde söylersek ya bildiğiniz şeyi çizersiniz ya da gerçekten gördüğünüz şeyi.
Mısırlıların gözlerinin önündekileri çizmek yerine bildikleri şeyleri çizdiğini açıkladım ve bu gelişim, hakikaten gördüğünüz şeye gerçekten bakmanız anlamına gelen “masum göz” denilen ilkenin yer aldığı empresyonizmin zafer kazanmasına kadar uzandı.
19. yüzyılın sonunda gerçekleşti bu ve bundan sonra ne olacağına dair sorunlar yüzyılımızın öyküsünü temsil ediyor artık.
“Peki ya modern sanat?” diye soruyorsanız modern sanat bu zincirde keskin bir kopuş ile karşılaşmıştır ve farklı çözümler arayışıdır. Kitabımda bu kopuşun sebeplerinden birini açıklamaya çalıştım. Empresyonizmin altında yatan teori biraz fazla basit: Bildiğimiz ile gördüğümüz şeyi asla tamamen ayıramayız bu sebeple de bu fikir çöküntü yaşıyor.
Şunu da eklemeliyim, ki kitaba küçük bir sayfa olarak zaten ekledim: Fotoğrafçılığın da bununla ilgisi var. Bu yüzden sanatçının ve resim yapanın hangi alternatifleri yapabileceği her zaman araştırıldı ve günümüzde de arayış sürüyor.
– Asla büyük bir koleksiyoncu olmadınız.
Büyük ya da küçük, hiç koleksiyoncu olmadım.
– Neden?
Her şeyden önce, hiç çok param olmadı.
– Bu da bir sebep, ama büyük paralarla işe başlamayan iyi koleksiyoncular tanıyorum.
Doğrudur. Sahiplenici güdülerim yok.
Güzel bir tabloyu bir sergide veya müzede görünce mutlu oluyorum “Keşke benim olsaydı.” diye düşünmüyorum. Onun orada olması beni mutlu ediyor.
– Müzede keyfini çıkarıyorsunuz.
Kesinlikle.
– Ama baskıları var elinizde.
Babam bir baskı koleksiyoncusuydu ve pek çok zevkli baskılarım vardı, hatta bazıları oldukça değerlilerdi.
Çeviren: Ümid Gurbanov