“Hayat her şeye rağmen güzeldir! Çok diken olabilir, ama güller de var.”
“Bir sanatçının belli bir miktar telaş ve kargaşaya ihtiyacı vardır,” demiştir Joni Mitchell bir muhabire. Gerçekten de, sanat tarihi aynı zamanda yaratıcılık ve ruhsal bozuklukların karmaşık ilişkisinin de tarihidir. Ama psikologlar düşük dozda melankolinin yaratıcılığı artırdığını bulsa da, aşırı depresyon yaratıcılığı düşürebilir.
Az sayıda sanatçı bu ince çizgiyi Rus besteci Pyotr Ilyich Tchaikovsky‘den (7 Mayıs 1840-6 Kasım 1893) daha azimli ve öz farkındalıkla yürümüştür. Pyotr Ilyich Tchaikovsky‘nin Hayatı ve Mektupları’nda toplanmış, aile ve arkadaşlarıyla mektuplarında -iş ahlakına karşı ilham, müşterili çalışmanın paradoksu, ve neden asla yaratıcılık sürecinizin kesilmesine izin vermemeniz gerektiği konularındaki fikirlerinin kaynağı- sık sık periyodik olarak depresyona girişinden, ve ruhsal enkazının arasında güzellik ve anlam aramaya çalışmasından bahseder. Müziğine ruha işleyen o zamansız keskinliği veren, hüzün ve görkemin bu samimi dansıdır.
Otuzuncu yaş gününden kısa bir süre sonra yazdığı 1870 baharından bir mektubunda, Tchaikovsky der ki:
Açık camın önünde oturuyorum (saat gecenin dördü) ve bir bahar sabahının hoş havasını soluyorum… Hayat hala güzel, ve bir Mayıs sabahında yaşamaya değer… Ben hayatın her şeye rağmen güzel olduğunu savunuyorum! Bu “her şey” şunları kapsar: 1. Hastalık; gittikçe tıknazlaşıyorum ve sinirlerim de paramparça. 2. Konservatuvar beni istifam için baskılıyor; müzik teorisi öğretmeye uygun olmadığıma her geçen gün daha da ikna oluyorum. 3. Maddi durumum çok kötü. 4. Undina’nın sahneleneceğinden şüpheliyim. Benle ilişkilerini kesebileceklerini duydum.
Tek kelimeyle, çok diken var, ama güller de var.
Tchaikovsky sık sık “yorucu, delirtici depresyonundan” yakınsa da, belki de en önemli ve insan doğasına özgün yanı, sevdiklerini kendince benimseyemediği meseleler konusunda ikna edebilmesiydi -hangimiz kendi iç dünyamızı karanlıklara gömen durumlarda sevdiğimiz insanlara ışık teklif etmenin daha kolay olduğunu keşfetmemişizdir ki?
1876’nın sonbaharında, Tchaikovsky sevgili yeğenini bir hüzün ve melankoli döneminde teselli eder:
Belki de bana yazarken iyi hissetmiyordun, küçük güvercinim, mektubunda gerçek bir melankoli hissi vardı. Benimki de çok yakın bir tür olduğundan tanıdım. O hissi çok iyi bilirim. Benim de hayatımda, her şeyin karanlık göründüğü, terk edilmiş olduğum düşüncesiyle acı çektiğim, kimsenin beni umursamadığını düşündüğüm, günler, saatler, haftalar, evet, ve aylar var. Gerçekten de, benim yaşamım kimse için fazla bir önemi yok. Bugün dünya üzerinden yok olsam, Rus müziğinin büyük bir kaybı olmazdı, ve kimse büyük bir mutsuzluk çekmezdi. Kısaca, ben bencil bir bekarın hayatını yaşıyorum. Kendim için çalışıyorum, ve sadece kendimi umursuyorum. Bu kesinlikle oldukça rahat, ancak sıkıcı, dar, ve cansız. Ama senin, mutluluğunu sağladığın birçok insan için vazgeçilmez olan senin depresyona kapılman, inanabileceğim bir şey değil. Nasıl bir an bile olsun seni çevreleyenlerin sevgisi ve saygısından şüphe duyabilirsin? Seni sevmemek nasıl mümkün olsun? Hayır, dünyada senden daha çok sevilen başka biri yok. Benim içinse, sana olan sevgimden bahsetmem bile gülünç olurdu. Eğer birisine değer veriyorsam, o da sensin, senin ailen, kardeşlerim ve yaşlı babamız. Hepinizi seviyorum, akrabam olduğunuz için değil, dünyadaki en iyi insanlar olduğunuz için.
Brain Pickings by Maria Popova
Çeviren: tabutmag