Sylvia Plath (27 Ekim 1932–11 Şubat, 1963) becerilerini bir günlük tutarak bilemeye başlamıştı ve ilk şiirini henüz bir çocukken yazmıştı. Liseden mezun olduğu zamanlarda pek çok kesim tarafından ret mektubu almış; çok az kimse tarafından çalışmaları beğenilmişti. Genç Plath dikkatlice çalışmaya devam etti ve en sonunda bir model keşfetti – tıpkı ilk trajik şiirine aldığı bildirimlerden de çıkardığı sonuç gibi, hayat dolu ve neşe dolu şiirleri reddedilirken, toplum tarafından en çok kabul edilmeye elverişli olan onun en acı yanlarıydı. Plath’in hayatının bir metaforuydu zaten bu durum. Kesinlikle, her ne kadar o canlılık için müthiş bir kapasiteye sahip olsa da, Plath bu kapasiteyi kendi elleriyle boğdu; yine de eğer ki o neşe ve harikalara tutunmasaydı, akıl hastalığının dev canavarına karşı durmaksızın bir savaş vermeseydi, bu savaşı çok daha erken kaybedebilirdi dünyaya, yazılmış en güzel şiirlerden bazılarını hediye etmeden.
Hiçbir şey Plath’in karnını 1950 yazında liseden mezun olduktan sonra erkek kardeşiyle birlikte yaptığı çiftçilik kadar doyurmamıştır. Bu iş onun üzerinde öyle bir etki yaratmıştır ki, hayatı boyunca yazdığı tüm şiirlerde bir şekilde bundan bahsetmeyi ihmal etmemiştir.
Plath o yaratıcı ve ruhsal deneyimi şu şekilde anlatıyor:
Ve işte her yerde yaz mevsimleri var ama bana bu işin geldiği yaz eşsizdi. Mezun olduktan sonra, Warren ve ben Dover, Massachusetts’de bulunan bir çiftliğe gittik. Her gün erkenden bisikletlerimize biner, onları Wellesley Kolej’inin önüne bırakır, sonra da otostop çekerdik. Asla o yerde geçirdiğim günlere, güneşe, yağmura, zencilerle ve çalışanlarla yaptığım sohbetlere geri dönemeyeceğim. Sadece o günlerin nasıl olduğunu hatırlıyorum ve kaldığım yerden hayata devam etmeye çalışıyorum… Fakat… bu çiftlik.. o yaz her zaman ilk işim ve her şeyin en tatlısı olarak kalacak.
Basılmamış bir el yazmasında tecrübelerini yansıtmaya devam ediyor:
İnsanları tanımada çiftlik işinin en iyisi olduğuna ikna olmuş durumdayım. Bir sıra halinde, onlar ile yan yana çalışırken elleriniz otomatik olarak yaprakların arasında dolaşıyor ve düşünceleriniz özgürleşiyor. Komşun ile konuşmaktan daha doğal ne olabilir ki?
Bu ilk iş Sylvia Plath’in botaniğe ve doğaya olan tutkusunu ikiye katlamıştı ve bunun doğal bir sonucu olarak Plath bu kavramları sıklıkla şiirlerinde ve çizimlerinde kullanır olmuştu. Fakat aynı zamanda çiftlik işi ona ilk kez profesyonel bir başarı sağlamıştı: Bu tecrübeyi şiire ve makaleye dökmüştü ve her iki çalışma da The Christian Science Monitor’de yayınlanmıştı – Aynı zamanda bir not yazılıydı: “Umarız tekrar makale ve şiirlerinizle bu boş sayfaları bizimle doldurmaya karar verirsiniz.” Bundan tam bir yıl sonra “yazmak için doğmuş” bir kişi olarak kabul görmeye başlamıştı.
“New England Yazı’nın Getirileri” adlı bir makale taslağının son bölümünde yine kendisini derinden etkileyen ve şiirlerine işleyen o çiftlik işinden söz ediyor:
Benim bir anda durup uzaklara daldığımı gördüğünüzde, bilin ki yine o çiftlik anılarının köklerine inmişimdir, portakal çiçeklerinin orada vızıldayan arıların uyku getiren seslerini dinliyorumdur, sıcağı, güneşin altın parmaklarını tenimde hissediyorumdur ve elmaların acı baharatlı unutulmaz kokusunu içime çekiyorumdur… New England benim için bu anlama geliyor.
Maria Popova
Çeviri: Hande Karataş (tabutmag)