“Rickman bize kötü adamların ortaya her zaman asık suratlı manyaklar olmadığını gösterdi.”
“En iyi ‘kötü adam’ oyuncuları, rollerine biraz samimiyet, mizah ve nezaket getirirler. Rickman her zaman böyleydi. İzlemesi çok eğlenceliydi,” dedi eleştirmen Scott Weinberg Twitter’da. Klasiklere göre eğitilen bir aktör olmasına rağmen, Rickman’in en ünlü rolü Harry Potter filmlerindeki nefret dolu, ancak ahlaki açıdan kompleks bir karakter olan Severus Snape’ti.
Popüler kültürdeki diğer ahlaki açıdan kompleks karakterleri inceledik. Kendi seçimlerinizi de yorum formunu kullanarak aşağıda paylaşabilirsiniz.
Michael Corleone, Baba
Baba, etrafımızdaki dünyayı algılayışımızı değiştiriyor, aile ve onur kavramlarını benimseyen bir suç dünyasını, geleneğe önem vermeyen bir dış toplumu gösteriyor. Roger Ebert, Michael’ın Amerikan bir yaşam tarzı sürmeyi planlayan bir üniversite mezunundan, babasının varisi ve babası gibi bir katil oluşu hakkında şöyle yazmıştır:
Pacino, karakterinin dışarıya vurmamaya çalıştığı hiddet ve tutkuları ima etmekte çok iyi. Bize 5 yıl içinde ‘meşrulaştırmak’ için ailesinin başına geçen, ama yalan ve ihanetlerin karmakarışık ağına gittikçe daha da çekilen bir Michael veriyor. Filmin sonunda kendisi için çalışanlar ve kendisinden korkanlar dışında hemen herkes tarafından terk edilen, yalnız bir adam oluyor. Ama suçu günahı neydi? Bizim hayal veya umut ettiğimiz gibi, cinayet ve yıkım üzerine kurulu kanlı bir işin başına geçmesi değil. Hayır, Michael’ın hatası gururuydu. Babasından almış olması gereken sempatikliği ve ağırbaşlılığı kaybetmişti. Ve insanlığını kaybettiği için acı çekmesi gerekti.
Al Swearengen, Deadwood
Aktör Ian McShane Deadwood’un bar sahibini oynamak hakkında konuşuyor:
Büyük çapta, gelişen dramın ortasında McShane’in sinsi bakışlı Al Swearengen’i duruyor. En çok İngiliz yapımı dizi Lovejoy’daki rolü, Sue Ellen Ewing’le olan evliliği ve Seksi Hayvan filminde çalışmasıyla bilinen McShane, Swearengen’i oynamaya Swearengen’in Deadwood’da, son zamanlarda sık sık kasabasını ve orada yaşayan insanları gözlemlediği evinin balkonuna yakıştığı kadar yakışıyor. Swearengen dizideki en uyanık karakter -her şeyi berbat etti, ve bunun farkında,” diyor McShane, filtrelenmemiş Lucky Strike sigarasını yakarken. “Acı dolu geçmişinden sonra, huzur içinde değil, Tanrı biliyor. Ama karakteri oturmuş, bunu diğer karakterlerin çoğu için söyleyemezsiniz. Al kadar karmaşık ancak aynı zamanda basit bir karakteri oynama fırsatı her zaman gelmez. Kasabadaki en akıllı adam o. Ve olaylar ilerledikçe, Al kötü adam konumunu kaybediyor, ve görüyoruz ki ana karakter Seth Bullock da o kadar basit değil.
Omar Little, The Wire
Omar Little televizyondaki en zengin kişilikli, en kompleks karakterlerden birisi,” der BuzzFeed’den Kelley L. Carter. “Kendisine koyduğu katı ahlak kuralları var; işle alakası olmayan insanları öldürmez, küfür etmez, bir çeşit Robin Hood’dur, Cheerios yemeyi sever ve eşcinseldir. Adam güpegündüz pompalı tüfekle gezip, birisinin saldırması için meydan okur. ‘Krala saldıracaksanız, ıskalamasanız iyi olur.'” Bir 21. yüzyıl Robin Hood’u olması da Omar’i çekici, garip (başka kim gece yarısı ipek pijamayla Cheerios almaya çıkar ki?), ve cüretkar (bir avukata amoral bir parazit demesi gibi) kılıyor.
Patty Hewes, Damages
Belli ki Glenn Close kompleks karakterleri oynamaktan zevk alıyor. Tehlikeli İlişkiler’deki Markiz baştan çıkarma ve ihaneti el ele götürerek, eski sevgilisini sevişmesi ancak sevmemesi gereken bir oyuna sürüklüyor. Damages’ta, Close çıkarcı Patty’yi oynuyor -erkeklerin hakim olduğu bir dünyada, herkesi piyonları olarak gören güçlü bir kadın. Flicks’ten:
Ödüllü oyuncu Glenn Close Damages’in şirket avukatı Patty Hewes’i zorluk, kurnazlık ve güçlü duruşuyla hayata getiriyor. Patty Hewes, Hewes & Associates hukuk bürosunun başarılı sahibi. Yüksek konumlardaki bağlantılarını kullanmaktan veya, bir davayı kazanmak veya istediğini elde etmek için yasalardaki açıkları bulmaktan çekinmiyor. Öğrencisi Ellen’ı öldürmeye çalışmak, Ellen’ın nişanlısını öldürmek veya görgü tanıklarıyla hakimlere şantaj yapmakta da sorun görmüyor. Patty, acımasızlığıyla tanınır, ve insanlar genelde ona bulaşmaz çünkü rakiplerini yok etmeden önce her zaman onlarla oynar ve acı çektirir. Zekiden de öte; dahi. Kendini işine adayan, hırslı, kazanılamaz gibi görünen davaları kazanmaya bağımlı, ve hayatındaki diğer her şeyden çok, kariyerini düşünen bir kadın.
Dexter Morgan, Dexter
Dexter sadece adaletten kaçanları öldüren bir seri katil. Bu, kendi “karanlık yolcusunu” kontrol etmenin bir yolu, ancak Dexter’ın hayatındaki kimse, oğluna olan bağlılığı, ince mizahı ve utangaçlığını görüp de, bir katil olduğundan şüphelenemez. Bustle’dan Alicia Lutes Dexter’ı diğer aykırı kahramanlardan farklı yapanın ne olduğunu açıklıyor:
Dexter, The Sopranos ve Breaking Bad arasındaki fark, Dexter Morgan’ın hiçbir zaman Amerikan rüyasını yaşamaya çalışmamış olmasıdır -sadece kötü davranışlarını gizleyebilmek için kullanmıştır. Ve dizi izleyenleri bir değişim olacağına inandırarak kandırmıştır, çünkü kendisini de inandırmaya çalışıyordur. En sonunda, Dexter Morgan yapabiliyormuş gibi görünse de, asla hareketlerinin gerçek sonuçları olan bir dünyada var olamazdı, çünkü kişisel bir sorumluluk kabul etmiyor -yasa dışı adalet arayanlar her zaman daha yüksek bir amaca hizmet ettiklerini düşünürler.
Breaking Bad’deki herkes
Vince Gilligan’ın Breaking Bad’inde kimse tam anlamıyla ahlaki bir konumda değil -Walter White’ın kanser hastasından uyuşturucu satıcısına dönüşümü ve Aaron Paul’un altın kalpli torbacılığından, Bob Odenkirk’ün sahtekar avukatlığına ve Jonathan Banks’in hayattan bıkmış kiralık katilliğine kadar. Harvard Political Review’dan:
Kötü biriyle özdeşleşip, ona sempati duyuyoruz. Sonra yazar gelip bunun neden yanlış olduğunu bize anlatıyor,” der Koepsell, desteklemekle kınamak arasında karar veremeyen seyircinin ikilemini açıklamak için. Belki de Breaking Bad’in sordurduğu en önemli şey ahlaki olarak ne tarafa yöneldiğimiz. Gilligan izleyicilere Walter White’a sempati duymanın bizi suç ortağı konumuna düşürüp düşürmediğini sorarak manevi açıdan saldırıyor. Breaking Bad bir zamanlar iyi biri olan bir adamı anlatarak, dünyada o kadar erdemli kimsenin olmadığını gösteriyor. Bunun yerine rahatsız edici bir şey hatırlatıyor: hepimiz kötülüğün kırılma noktasındayız.
Pennsatucky, Orange is the New Black
Tiffany “Pennsatucky” Doggett kendi deyimiyle köylü, dengesiz, bir kürtaj merkezindeki bir hemşireyi vurduğu için hapis yatan bir uyuşturucu bağımlısı. Beşinci kez ameliyata girmesine rağmen, Pennsatucky cinayetten sonra kürtaj karşıtlarının beklenmedik kahramanı oluyor ve bu konumunu benimsemeyi seçerek, gücünü düşüncesiz bir şekilde parmaklıkların ardında kullanıyor. Ancak karakterin hikayesi, Doggett bir cezaevi memuru tarafından tecavüze uğrayınca değişiyor ve geçmişi hakkında pişmanlık duymaya başlıyor. En son sezon Doggett’in gücünü yeniden ele almasıyla Diane Guerrero’nun karakteri Maritza Ramos’un korkunç, hassas bir konuma düşmesiyle son buluyor. Doggett’in bu durumla baş etme şekli, karakterin ahlaki pusulasıyla daha da oynayacak.
Humbert Humbert, Lolita
Guardian yazarı Claire Armitstead, Lolita’nın sapık anlatıcısı Humbert Humbert’ hakkında şunları yazıyor:
Romanı 2014’te tekrar okuyarak, en korkunç canavarın Quilty değil, Jimmy Savile değil, kendi diliyle kendinden geçen ve Nabokov’un kendisini kattığı şanslı tesadüfler zinciriyle kendini beğenmişliği ortaya çıkan Humbert olduğunu anladım. Ancak dili Humbert’ı izole ettiği kadar, ayıplıyor da. Canavarlığı, Lolita’yla olan ilk cinsel yakınlıkta, o masumca dizinde otururken kendini tatmin edişinde yatıyor. “Aramızda böylece kurulan derin, sıcak tatlılıkta, bu heyecanı uzatmak için yavaşlayabileceğimi hissettim.” diyor. “Lolita güvenle bencileştirildi.” Benciliğin özelliği, tamamen bireyden gelen bir durum olmasıdır. Bir başkası “bencileştirilemez.” Bu fiili, Humbert bir çocuğun kimliği ve özgürlüğünü kendi hareketleriyle silmek için icat etti. “Deli gibi sahip çıktığım, o değil, kendi eserimdi… onu saran, aramızı dolduran, iradesi, bilinci -kendine ait bir yaşamı olmayan bir kız.” Kitabın sonunda, Nabokov, Lolita’nın ahlakı olmadığı konusunda ısrarcı. Ama o tek kelimenin -benciliğin- bozulması, kitabın benim için şimdiki anlamını, ve hala okunabilir olma nedenini temsil ediyor. Tacizin neden taciz olduğunu ortaya koyuyor: sadece eylem değil, başka bir insanın özerkliğinin tamamen reddedilmesi.
Anton Chigurh, İhtiyarlara Yer Yok
Coen Kardeşlerin, Cormac McCarthy’nin aynı isimli romanından uyarlanan filmi İhtiyarlara Yer Yok, Javier Bardem’in acımasız kiralık katili Anton Chigurh’u, yasalardan kaçmak için şerifi boğazlayabilen soğuk kanlı bir katil olarak tanıtıyor. Roman, onu bir uyuşturucu parasını geri almak için tutan işverenlerini öldürmesine rağmen, prensiplere sahip bir adam olarak betimliyor. Ama iki milyon dolar aslında Chigurh’un umurunda değil, çünkü daha önemli şeyler var. Kendisini adalet ve kaderin insan hali olarak görüyor -ve genelde kurbanlarının kaderini yazı turaya bırakıyor. İnfazları hızlı, ancak o sadece bir katalizör.
Cersei Lannister, Game of Thrones
Lit Reactor’den Lena Headey’nin hoş ve hain kraliçesi hakkında:
Sonuç olarak, ahlaki açıdan belirsiz karakterlerin kararlarını kabul etmesek de, genelde bunların altındaki sebepleri görme fırsatımız olur. Cersei bunun için iyi bir örnek. Dizi ve kitaplarda en kolay nefret edilebilecek karakterlerden biri, ancak geçmişi seçimlerini meşrulaştırıyor. Güç saplantısı var -ama neden güçsüzlükle dolu bir hayattan sonra, neden böyle olmasın ki? Bu, bölge ve unvana sahip olamayacağı söylenen, ailesinin iyiliği için evlendirilen, ve zampara bir kocayla aşktan yoksun bir evlilik geçiren bir karakter. Tek “çıkış yolu” ona aşk (kendi kardeşiyle olmasına rağmen) ve çocukları olmasını (biri tamamen şeytani de olsa) mümkün kılan gizli bir hayattı. Cersei’in güç kazanmak ve çocuklarını koruma saplantısını anlayabiliyoruz. Seçimleri birden takdire değer mi oldu? Tabii ki hayır. Ama bu hareketleri “kötülük” yerine çok daha zengin bir kelimeyle tanımlayabiliriz. Gaddarlıktan ibaret olmamak için, ahlaki açıdan belirsiz karakterlerin dünyaya bakış açıları açıklanmalı, bu karakterleri daha inanılır, ve ilginç kılar.
Flavorwire by Alison Nastasi
Çeviren: tabutmag