Ian Fleming’in mektupları -editörlere, uzmanlara ve hayranlara- ince esprilerini ve yorulmak bilmeyen profesyonelliğini ortaya koyuyor.
“Spectre”ın rekor kıran başarısı James Bond’un en çekici gizli ajan statüsünü destekliyor, ancak o hala yaratıcısı kadar çekici değil. Bir tüccar ailesinden gelen eski bir Eton öğrencisi olan Ian Fleming kurguya yönelmeden önce dünyayı gezen bir gazeteci ve denizci istihbarat subayıydı ve yeni ciltlenen mektuplarına göre, kullandığı aletleri bile gösterişliydi. “Altın Daktilolu Adam” hayalci bir şekilde Bond’umsu bir başlık olabilir, ama Fleming gerçekten 1952’de ilk 007 kitabı “Casino Royale’i” bitirdiği için kendine altın kaplamalı bir daktilo sipariş etti.
Bununla birlikte, mektuplarında tanıdığımız Fleming sadece kokteyller ve Jamaika’da sualtı dalışları arasında romanlar yazan bir playboy değil, aynı zamanda yayın ve promosyon aşamalarında da her detaya önem veren yorulmak bilmez bir profesyonel. Yayınevi Jonathan Cape’e bile, baskı hatalarını bildirmek için kendine özgün kibar, zarif ancak katı tavrıyla yazar: “‘Casino Royale’in sizin baskılarınızdan çıkacağını varsaydığım sayısız nüshalarında, sayfa 96, satır 13teki oldukça çekici bir hatayı değiştirip, “Ace of Spaces”i “Ace of Spades” olarak düzeltir misiniz?”
“Sayısız nüshalar”dan iğneleyici bir şekilde söz ederken sadece yarı yarıya şaka yapıyordu. Fleming kitaplarını hiçbir zaman kültürsüz eğlenceden farklı bir şekilde tanımlamaz, ancak en çok satan kitaplardan olmamaları için de bir sebep görmez. “Gerilim yazarlarının alanı oldukça verimsiz,” der editörüne. “Doldurulması gereken bir boşluk var ve neden doldurmamamız gerektiğini gerçekten göremiyorum… Bu yüzden göreceksiniz ki ben çok hevesli bir atım ve ahırımın da eşit bir şevk göstereceğini umuyorum!”
21. yüzyıl yazarlarının en sık şikayeti kitaplarını yazmaya harcadıkları vakit kadar promosyon için de vakit harcamalarının beklenmesi, ama 60 yıl önce Fleming’in yapıyor olduğundan daha da fazla çalışıyor olamazlar. Mektup üstüne mektupla Amerikan gazetecileri bir eleştiri umuduyla pohpohlar, Jonathan Cape’i kitaplarının dükkânlarda olduğundan emin olmaları için dürter ve kısmen kendisinin masraflarını karşıladığı reklam kampanyaları planlar (“Ücretin %50sini ödemem gerçekten adil olur mu?”). Kitaplarının kapak resimlerinin ödenmesine de yardım etti, çizerlerin örnek alması için çeşitli bıçak ve elmasların resimlerini de elde etti. Bunların hepsi, ilk başta, az bir kazanç içindi. “‘Casino Royale’den kazancım,” der, “[eşim] Ann’e taç giyme haftasında kuşkonmaz yedirmeye ancak yetecek.”
Fleming’in günlerinden beri değişen şey, onun düzenli olarak para ve araba uzmanlarına teknik sorular sormak için, kulağa romantik gelen isim önerileri almak için, mektuplar yazması gerekirken, şimdi bir yazarın hemen her küçük detayı internet üzerinden kontrol edebilmeleri. O da hatalar yaptı elbette. Fleming’le yazışan insanlar kitaplarındaki hataları ve uyumsuzlukları bulmayı severlerdi ve o da eleştirilere espriyle karşılık verirdi. Neden M’in ofisinin dokuzuncu kattan sekizinci kata taşındığını soran bir hayrana olan zarif cevabı kendi içinde bir hikâye: “Yeni iletişim merkezi için gereken yeni büyük ekipmanları sığdırabilmek için iki kat birleştirilince katlar yeniden numaralandırıldı. En üst kat artık sekizinci kat.”
Eğer bu yeterli değilse, hatasını yarım ağızla kabul eder: “Fark edeceğiniz gibi, James Bond’un biyografisini yazarken tamamen onun bana anlattıklarına bağlıyım ve eğer zaman zaman, özellikle tarihlerle ilgili konularda kuşkulu bilgiler veriyorsa, benim kafamı karıştırmak için bir çeşit güvenlik sebebi olduğunu varsayıyorum.”
Bu mektup alışverişlerinin şaşırtıcı tarafı Fleming’in sadece hayranlarının değerlendirmelerini kabul etmek yerine, açıklamalarını da istemesi: “Bir yazar her zaman okurlarından bu çeşit şeyleri öğrenmek ister, ve eğer ikiyüz üçyüz kelime yazarak kitaplarımın nelerini sevip nelerini sevmediklerinizi anlatırsanız size, üç hafta içinde çıkacak olan en son kitabım ‘Rusya’dan Sevgilerle’nin imzalı bir baskısını yollarım.” Altın daktilolu adamın aynı zamanda altından bir kalbi varmış, anlaşılan. Yeğeni Fergus Fleming tarafından düzenlenen bu koleksiyon, Fleming’in mektuplarından sadece bir kısmı olabilir, ama herhangi bir romanı kadar sürükleyici, ve çok daha cömert ve sevilebilir bir ana karakteri var.
Fleming 1964’te 56 yaşında öldü, yani Bond’un birçoğumuzun alıştığı üne ulaşmasını göremedi. Ama ilk iki 007 filmi onun ömründe çıktı ve üçüncü de yapım aşamasındaydı. Başrolü Cary Grant’ın oynamasını istediği söylentilerine rağmen, son seçimi onayladı. “Yapımcı, Terence Young, çok iyi bir insana benziyor ve Bond olarak seçtikleri adam, Sean Connery, gerçekten büyüleyici bir adam -pek bilinmeyen fakat iyi görünümlü ve uygun fizikli yetenekli bir aktör.” “Altın Daktilolu Adam”ın Fleming’i de gerçekten büyüleyici bir adam.
Nicholas Barber
Çeviren: tabutmag