Siz onu okurken, onun da sizi okuduğu türden bir kitap.
Anais Nin, geceye ait zevklerimiz bilimin bir konusu haline gelmeden önce günlüğüne şöyle yazmıştı; “Dünya, rüyalar yokken ağır ve mattır”. Bu düşünce Freud‘un 1900 yılında ufuk açıcı kitabı Düşlerin Yorumu‘nun yayınlanmasıyla birlikte daha hareketli bir hal aldı. Düşlerin Yorumu adlı kitapta, efsanevi psikanalist olan Freud’un “kendi öz-analizini” de içeriyor ve bu kitapta Freud “düşlerin yorumlanmasının, zihnin bilinçsiz aktivitelerinin bilgisine giden asil bir yol” olduğunu öne sürüyor.
Yirmi yıl sonra mizah yazarı, deneme yazarı ve çocukların şairi olan Ralph Bergengren David the Dreamer: His Book of Dreams (Hayalperest David: Rüyalarının Kitabı) adlı eseri yazmaya başladı. 1922 yılının en sıradışı eseri olan bu kitap Avusturyalı sanatçı ve yazar olan Tom Seidmann-Freud’un bütün yönleriyle çarpıcı olan resimleriyle süslenmiş. Tom Seidmann-Freud ise aslında Sigmund Freud‘un, on beş yaşındayken bir erkek ismi almış ve erkek kıyafetleri giymeye başlamış olan kız yeğeni Martha. Kendisi daha sonra, otuz yedi yaşında intihar etmeden evvel, Almanya Yeni Sanat Akımının hayalci ve olağanüstü yetenekli sanatçısı haline gelmişti.
Seidmann-Freud kendi hayalindeki “interaktif” resim kitabına yazarlık etmeden önce; Bergengren’in, çift cinsiyetli gözüken küçük bir çocuğun, köpeğinin üçüncü doğum günü için kurduğu hayallerinin garip bir hikâyesi olan kitaba resimler çizdi. Bu teklif ona sunulduğunda onun için ilginç bir şeydi çünkü bu, rüyaların psikolojisi çalışmasına yol açacak olan meşhur dayısının klasik teziyle alakalıydı.
David rüyada olduğunu biliyordu çünkü üzerinde, başka hiçbir yerde giymediği ve genellikle rüyalarında giydiği, sirklerdeki soytarıların kıyafetlerine benzeyen beyaz takım elbisesi vardı. Fido da beyaz takım elbise giymişti; bacaklarında ve kuyruğunda da büzgü kumaşlar vardı. Fido rüyalarda daima ciddiyetsiz konuşuyordu ve David de, Fido aşağı yukarı zıplayarak kuyruğunu sallarken aşağıdaki şiiri okuduğunda hiç şaşırmıyordu;
‘Bugün benim için çok güzel bir gün
İşte, bugün benim doğum günüm.
Geçen yıl iki yaşımdaydım
Ve bu yıl üç yaşımdayım.
Peki, bir doğum günü partisine
Ne dersiniz?’
Hikâye hem neşeli hem de tuhaf; ayrıca bu hikâyenin içerisinde dolaşmak da – belki de Seidmann-Freud’un ilgisini çekmiş olan – ince felsefi feryatların karanlık akıntısını da ortaya koyuyor. Örneğin aşağıdaki bölüm, hayatta kontrolü kaybetmenin çeşitli boyutları üzerine yazılmış:
Küçük bir teknenin içerisindeyken karanın görüntüsünden uzaklaşmak konusunda çok kafa karıştıran bir şeyler vardır; özellikle de kalbinizin üzerine bir şeyler çökmüşken, eve geri dönmek için ne tarafa doğru kürek çekeceğinizi bilemediğinizi anladığınız zaman. Bu herhangi bir yerde kaybolmak gibi, fakat aslında onun daha beteri; çünkü orada size yardım edebilecek bir Polis ya da Kibar bir Kadın yok ve ayrıca, tanımadığınız bir sürü insanın aynı anda size bakıyor olması yeterince kötüyken, hiç kimsenin size bakmıyor olması size çok daha vahim hissettirir. Doğrusu, Çok-Küçük-David de vahim hissediyordu… Kendisine hassas bir şekilde ağlamanın bir işe yaramayacağını söylüyordu, fakat ağlamıştı. İşte buyrun.
Hayalperest David, çok iyi bir kitap fakat artık basılmıyor – bu hem üzücü hem de şaşırtıcı olmayan bir durum, çünkü bugünlerde görebileceğimiz türden bir kitap değil: kumaşla ciltlenmiş ve altın bir yaprağın dokunuşuna sahip; tamamen deneysel ve duyarlılık konusunda oldukça karanlık. Çağdaş ticari yayıncıların hem uygun bütçeyi tahsis etmeyeceği hem de ona uygun cesareti toplayamayacağı türden; sınıflandırılamaz bir çeşit – yetişkinler için – çocuk kitabı.
Belki de Bergengren bunu sezmişti. Kitabın “Bir Kitap David’i Nasıl Okur?” ismindeki üçüncü bölümünde küçük çocuk, altında “iki güzel armut ve bir de kitap” bulduğu armut ağacının yanına gidiyor. Fakat bu, sıradan bir kitap değil – hem canlı hem de karşılık veriyor:
Bu kitapla ilgili garip olan şey David kitabı okumaya başladığında onun da David’i okumaya başlamış olmasıydı… Harfler etrafta dolaşıyor ve yer değiştiriyordu; ayrıca çoğu da kitaptan dışarıya zıplayıp gözden kayboluyordu… Tuhaf bir kitaptı. Kitapla ilgili diğer garip şey ise kitabın sayfalarının, siz onları okudukça, yok olmalarıydı. Sayfayı çevirmeye başladığınız anda kayboluyorlardı. Fakat bir yığın yeni sayfa da vardı; yani yaşadığınız süre boyunca okuyup durmanızı kolaylıkla sağlayabilecek türden bir kitaptı.
Bir asır sonra bu kitap ticari açıdan canlılığını yitirmiş olsa bile, kendi özel okuyucusu için hala canlılığını koruyordu. Bu kitaptaki kültürel canlılığı yeniden basımını yaparak ortaya çıkarmak için nadir bulunan, cesur bir yayıncı gerekli – umarım, “etkileyici pozisyonlardaki sıradan kadınların” yanı sıra diğer kitapların da iyi korunduğu bir yer vardır (öyle bir yerin olduğuna inanıyorum).
Brain Pickings by Maria Popova
Çeviren: Gözde Zülal Solak (tabutmag)