“Kendimizi her şeyden çok, sınırları ve kısıtlamaları olmayan, ırklara ya da sınıflara karşı önyargı beslemeyen özgür Gerçeğe hizmet etmeye adıyoruz.”
Martin Luther King, Jr. Antik Yunan kavramı olan agape (merhamet) terimini, eylemsiz direnişin merkezi konumu olarak ele aldığı konuşmasını gerçekleştirmeden yıllar önce, yüce ruha sahip olan bir başka bilge; tarihteki en şiddetli dönemlerinden birisinin ortasında duraklayıp, alternatif bir yol üretmek amacıyla insanlığa meydan okumuştu.
1919 yılında, Birinci Dünya Savaşı bittikten birkaç ay sonra ve “edebi eserlerindeki yüksek idealizme ve de farklı insan türleri üzerinden tanımladığı sevgi ve gerçeklik aşkına bir övgü olarak” Nobel Edebiyat ödülü aldıktan dört yıl sonra; Fransız oyun, roman, deneme yazarı ve sanat tarihçisi olan Romain Rolland (29 Ocak, 1866 – 30 Aralık, 1944), Zihnin Bağımsızlığının Bildirgesi adında harikulade bir yazı kaleme aldı. Bu yazı, sanatın gücünün ve düşünsel işlerin; propaganda, yıkım ve ayrımcılık için değil, aksine, dünyayı bir araya getirmek ve ulusal, etnik, sınıfsal sınırları aşan görünmez kardeşlik aracılığıyla insanların ruhunu geliştirmek için kullanılması gerektiği düşüncesini ele alan tutkulu bir yakarış yazısı. (Savaş karşıtı olan ve bunu belirtmekten çekinmeyen) Albert Einstein, (“iyi bir hayatın” bize sağladığı şeyler konusunun üzerine giden) Bertrand Russell, (hayatını ruhsal açıdan hayatta kalmak konusunda adayan) Jane Addams, Upton Sinclair, Stefan Zweig ve Herman Hesse dâhil olmak üzere dönemin yüzlerce seçkin fikir adamı tarafından da imzalanmıştı.
Bildirge, sosyalist görüşe sahip bir gazete olan L’Humanité‘de, 26 Haziran 1919 yılında yayınlandı ve daha sonra baskısı tükenmiş bir hazine olan Herman Hesse & Romain Rolland: Correspondence, Diary Entries and Reflections (Herman Hesse & Romain Rolland: Mektuplar, Günlükler ve Yansımalar) adlı kitaba dâhil edildi. Rolland 1919, Nisan ayında Hesse’ye yazmış olduğu bir mektubun içerisine bu metni de koyarak, sevgili Alman yazardan metni imzalamasını istemişti. Hesse de şöyle yazmıştı; “Bu hayranlık uyandıran bildirgenizi, kayıtsız bir biçimde derhal onayladığımı ifade etmek isterim. Lütfen benim adımı da ekleyin.”
Bildirge her ne kadar savaş esnasında gerçekleşmiş olan düşünsel hayatın yıkımına bir yanıt da olsa; iç yüzünde – bir silah, bir sansür ya da modern medyanın tehlikeli zihinsellik karşıtı olması gibi – herhangi bir tehdit karşısında sanatın ve düşünsel hayatın korunması için yapılan bir çağrının ilanı. İnsanları, sanatı ve zihinsel katkı aracılığıyla, birbirlerinin ruhlarını bozmak yerine yükseltmeye ve bunu savunmaya teşvik ediyor.
Beş yıldır silahlar, sansür ve savaş esnasında ülkelerin nefreti yüzünden ayrı düşmüş olan fikir işçileri, dünyaya yayılmış yoldaşlar; şimdi duvarlar yıkıldığına, sınırlar tekrar açıldığına göre; sizlere kardeş birliğimizi tekrardan kurmamız için bir çağrıda bulunuyorum – bir öncekinden daha yakın, daha güçlü yeni bir birlik.
Bu deneyim bize bir ders olsun, en azından gelecek için! … Düşünürler ve sanatçılar, Avrupa’nın bedenine ve zihnine zarar veren bu tahribata ölçülmez miktarda zehir eklediler. Onların dâhilik, hafıza ve hayal gücü cephanelerinde nefret için eski ve yeni, tarihi, bilimsel, mantıksal ve şiirsel sebepler var olmalı. İnsanlar arasındaki ortak anlayışa zarar vermek için çalıştılar. Bunu yaparak da, temsilcileri oldukları Fikri çirkinleştirdiler, küçümsediler ve eksilttiler. Onu (muhtemelen farkında olmayarak) politik ya da sosyal bir klanın, bir Devletin, bir memleketin, bir sınıfın tutkularına ve egoist ilgilerine alet ettiler… Ve anlaşmazlıklarından oluşan bu Fikir onlarla birlikte alçalmış olarak ortaya çıktı.
Bu fikir, tabii ki, sanatın kendisinin ruhu – sanat bizim karşılıklı itibarımızı yıkmaktan çok, güçlendirir; yıkımdan çok, yapıcı bir kargaşaya sebep olur ve ayrıca, John F. Kennedy’nin bir asır sonra yapılmış en güzel konuşmalardan birisinde belirttiği gibi; kültürümüzün köklerini destekleyen de odur. Kennedy, Rolland’ın bildirgesinin merkezinde de bulunan bir düşünce olarak, şöyle demişti; “Sanatın bir propaganda biçimi olmadığını, aksine, bir gerçeklik biçimi olduğunu unutmamalıyız.”
Hem ruha hem de mantığa – aslında orijinal Fransızca başlık Déclaration de l’indépendance de l’Eesprit idi, fakat İngilizce çevirisinde “ruh” kelimesinin yerini “zihin” kelimesi aldı – hem de her insanın ruhunun derinliklerinde gömülü olan adalet ve eşitlik özlemine hitap ederek, Rolland şöyle bir öğüt veriyor:
Meydana çıkın! Bu tavizlerden, bu antlaşmalardan, bu gizli bağımlılıktan Zihni kurtaralım! Zihin hiçbir insanın hizmetlisi değildir. Bizler Zihnin hizmetlileriyiz. Ondan başka bir efendimiz yok. Bizler onun ışığını taşımak ve korumak için ve bu ışıkla, kaybolmuş insanları iyileştirmek için yaratıldık. Bizim rolümüz, bizim görevimiz sabit bir nokta yaratmak, karanlığın içerisindeki tutku fırtınalarının ortasında insanlara kutup yıldızını göstermek. Bu kibir ve ortak yıkım tutkuları arasında bizler hiç kimseyi ayrı tutmuyoruz, hepsini reddediyoruz. Kendimizi her şeyden çok, sınırları ve kısıtlamaları olmayan, ırklara ya da sınıflara karşı önyargı beslemeyen özgür Gerçeğe hizmet etmeye adıyoruz. Elbette kendimizi İnsanlıktan ayrı tutmuyoruz. Onun için çalışıyoruz – tüm insanlık için. İnsanlara söz hakkı veriyoruz – özgün ve evrensel olarak – İnsanları anlıyoruz – acı çeken, mücadele eden, düşüp yeniden kalkan ve daima kendi terleri ve kanlarıyla ıslanmış olan pürüzlü yolda ilerleyen İnsanları. Tüm insanların arasından, eşit olarak bizim kardeşlerimiz olan İnsanları tanıyoruz. Böylelikle onlar da, bizler gibi, bu kardeşlik konusunda daha bilinçli bir hale gelebilirler; onların kör savaşlarının üzerinden Birlik Simgesini kaldırıyoruz – tek, çeşitli ve ebedi olan özgür Zihnin birliği.
Stefan Zweig bu bildirgenin ruhunu ve metnin kendisinin yüce bir sanat eseri oluşunu Rolland için yazdığı biyografide ele alıyor:
Tüm ırkların ve tüm ulusların arasına, ruhun görünmez cumhuriyeti, evrensel memleket kurulmuştur. İçerisinde yaşamak isteyen herkese kapıları açık ve tek yasası kardeşlik; tek düşmanı ise ülkeler arasında nefret ve kibir. Bu görünmez gerçeklikte evini kuran her insan dünyanın vatandaşı haline geliyor. O, tek bir insanın değil, tüm insanların mirasçısı. Bundan böyle, hem evrensel geçmişte hem de evrensel gelecekte, tüm dillerin ve tüm ülkelerin sakini.
Frida Kahlo günlüğüne “İnsanların, bana kanla bağlı olan yeni ülkelerde barış sağlamak için oluşturdukları, karmaşık devrimsel mekanizmalarının içinde ben yalnızca bir hücreyim” yazarken Rolland’ın bildirgesinden haberi var mıydı ve ondan etkilenmiş miydi, bunu bilmiyoruz. Herman Hesse & Romain Rolland adlı kitap, Rolland’ın olağan dışı zekiliğini ölümsüzleştiriyor.
Brain Pickings by Maria Popova
Çeviren: Gözde Zülal Solak (tabutmag)