Boston Kitap Festivali’nde yapılan bir sohbette saygıdeğer ve bilge Amanda Palmer, en iyi ve yakın arkadaşının ölümüne tanık olmanın yürek parçalayıcı tecrübesinden ve bu tecrübenin kendisine nasıl yansıdığından söz etti:
Bu odadaki herkes bir gün ölecek, oldukça çabuk bir şekilde – arkamızda bir şey bırakmış ya da bırakmamış olacağız. Benim ilham aldığım sanatçılar bana, “Aman tanrım -keşke hiç oralara girmeseydin. Daha güvenli olurdu- ama bir sebepten giriverdin işte” dedirten kişilerdir. Ve ne zaman biri ölse, güvende olmanın ne kadar aptalca bir şey olduğunun farkına varıyorum. Genelde gitmek istemediğiniz ve güvenden hissetmediğiniz yer, almak istemediğiniz risk, ne olursa olsun – bu sizin başkalarına vermek zorunda olduğunuz bir şeydir.
Kelimelerin Amanda’nın ağzından süzülüp akışını izlerken, benzer bir elin zaman ve mekânı aşarak Amanda’nın eline uzandığını gördüm. Bir buçuk yüzyıl önce Vincent van Gogh (30 Mart 1853–29 Temmuz 1890) aynı düşünceyi kardeşi Theo’ya yazdığı bir mektupta dile getiriyordu.
2 Ekim 1884 tarihine ait duygu dolu mektubunda Vincent Van Gogh şöyle yazmıştı:
Eğer bir kimse faal olmak istiyorsa, zaman zaman yanlış yapmaktan, kendini hataların kucağında bulmaktan korkmamalıdır. İyi olmak – pek çok insan bunun hiçbir şekilde zarar vermemekten geçtiğini düşünüyor, bu başlı başına bir yalan- duraklama ve gerileme dönemini ve bayağılığı beraberinde getirir. Boş bir kanvasın sana ebleh bir ifade ile baktığını gördüğün zaman, onun üzerine hemen bir şey sıçrat.
Boş bir kanvasın ressama “sen hiçbir şey yapamazsın” anlamı taşıyan bir bakış ile bakmasının ne kadar felç edici bir şey olduğunu bilemezsin. Kanvasın öyle büyüleyen bir budala bakışı vardır ki ressamın kendisi de bir süre sonra bir budalaya döner.
Pek çok ressam boş bir kanvastan korku duyar ama işin gerçeği, boş kanvasın bir şey yapmaya cüret eden ve “sen yapamazsın” büyüsünü bozabilmiş ressamdan korktuğudur.
Aynı şekilde hayat da daima bir kimseye kanvasın anlamsız, cesaret kırıcı ve iç karartıcı boş tarafı gibi görünür. Sanki orada hiçlikten başka bir şey yok.
Ama hayat ne kadar anlamsız, boş, ölü görünürse görünsün inançlı, enerji dolu, çoşkun ve bir şey bilen insan kendisinin böyle üçkâğıda getirilmesine izin vermez. İlk adımını atar ve bir şey yapar, yaptığı şeye asılır, kısaca, kırıp parçalar, ‘bozar’
Maria Popova
Çeviri: Hande Karataş (tabutmag)