İkinci gece ruhuma seslendim:46
“Bitkinim, ruhum, gezginliğim, kendimi kendi dışımda arayışım çok uzun sürdü. Şimdi onca olay geçtikten sonra başımdan, —hepsinin ardında seni buldum. Olaylar, insanlık ve dünya yoluyla yanılgılarım üzerine keşiflerim oldu. İnsanlar buldum. Seni de ruhum, önce insanların içindeki imgelerde, sonra da kendi içinde yeniden buldum. Seni en son beklediğim yerde buldum. Karanlık bir kuyunun içinden çıktın geldin. Kendini bana önceden düşlerde duyurdun.47 Yüreğimi dağladılar ve en gözü pek yiğitliklere sürdüler ve kendimi aşmaya zorladılar. Hiç haberimin olmadığı doğruları görmemi sağladın. Beni, bilgisi sende güvende olmasa çok korkacağım sonsuz uzunlukta yolculuklara çıkardın.
[ÖH ii(r)2]45
Cap. ii.
Onca yıl gezdim durdum, öyle kibir ruhum olduğunu unuttum.48 Neredeydin bunca zaman? Hangi Öte seni sakladı ve sakındı? Ah, benim aracılığımla konuşmalısın, benim sözüm ve ben, senin simgen ve ifadeniz! Seni nasıl çözeyim?
Kimsin sen, çocuk? Düşlerim seni bir çocuk ve bir kız olarak tasarladı.49 Gizemini bilmiyorum.50 Bir düşteymişçesine, bir sarhoş gibi konuşuyorsam affet beni —sen Tanrı mısın? Tanrı bir çocuk mu, bir bakire mi?51 Boşboğazlık ediyorsam bağışla. Beni başka kimse duymuyor. Sessizce sana konuşuyorum ve ne sarhoş ne de deli olduğumu, yüreğimin yaranın verdiği acıyla kıvrandığını, karanlığının alay dolu nutuklar çektiğini biliyorsun: “Sen kendini kandırıyorsun! Başkalarını aldatacak ve sana kanmalarını sağlayacak şeyler söylüyorsun. Peygamber olmak ve hırsının peşinde koşmak istiyorsun.” Yara hâlâ kanıyor ve alayları duymuyormuş gibi yapabilmekten uzağım.
Sana, sonu-olmayan-her şeyi hâlâ elinde tutana çocuk demek kulağıma ne tuhaf geliyor.52 Günün yolundan gittim ve sen görünmeden, parçaları anlamlı bir biçimde birleştirerek ve her parçadaki bütünü görmemi sağlayarak benimle gittin.
Tutunduğumu sandığım yerde alıp götürdün ve hiçbir şey beklemediğim yerde verdin ve yeni ve beklenmedik yerlerden art arda talih getirdin. Ekim yaptığım yerde beni hasattan ettin, ekim yapmadığım yerde bana bolluk verdin. Art arda yolu yitirdim ve hiç beklemediğim yerde yine buldum. Yalnız olduğumda ve neredeyse umutsuzluğa kapıldığımda inancımı tazeledin. Her belirleyici anda kendime inanmamı sağladın.”
[2] Dünyada hiç ondan başka bir şey aramamış yorgun bir gezgin gibi ruhuma yakınlaşacağım. Ruhumun en sonunda her şeyin ardında yattığını öğreneceğim ve dünyayı baştan başa dolaşıyorsam bunu önünde sonunda ruhumu bulmak için yapıyorum. En sevilenler bile hedef ve arayışı süren sevginin sonu değil, onlar kendi ruhlarının simgeleri.
Dostlarım, nasıl bir ıssızlığa yükseldiğimizi tahmin ediyor musunuz?
Düşüncelerimin, düşlerimin döküntülerinin ruhumun konuşması olduğunu öğrenmeliyim. Onları yüreğimde taşımalı, bana en yakın kişinin sözleri gibi zihnimde dolaştırmalıyım. Düşler ruhun yol gösteren sözleridir. O zaman düşlerimi neden sevmeyeyim, bilmece gibi imgelerini gündelik düşüncelerimin nesneleri yapmayayım? Düşün budalaca ve çirkin olduğunu mu düşünüyorsunuz? Güzel nedir? Çirkin nedir? Akıllıca olan nedir? Budalaca olan nedir? Ölçütünüz bu çağın tini ama derinlerin tini onu her bakımdan aşıyor. Büyük ile küçük arasındaki farkı ancak bu çağın tini bilir. Oysa bu fark da tıpkı onu kabul eden gibi geçersiz.
Derinliklerin ruhu bana eylemimi ve kararımı düşüme bağımlı olarak düşünmeyi bile öğretti. Düşler yaşama giden yolu döşer ve siz onların dilini anlamadan o sizi belirler.53 İnsan bu dili öğrenmek ister ama kim öğretebilir ve öğrenebilir? Bilginlik tek başına yeterli olmaz; yürekte daha derin bir içgörü veren bir bilgi bulunur.54 Kalbin bilgisi kitaplarda değildir ve hiçbir öğretmenin ağzında bulunmaz, karanlık topraktan biten yeşil tohum insanın içinden büyür. Bilginlik bu çağın tinine aittir ama bu tin düşü hiçbir açıdan kavrayamaz çünkü ruh —bilginliğin olmadığı her yerdedir.
Peki, yüreğin bilgisini nasıl edineceğim? Bu bilgiyi ancak hayatını bütünüyle yaşayarak edinebilirsin. Daha önce hiç yaşamadığını, yaşaması ya da düşünmesi için başkalarına bıraktığını yaşayarak hayatını bütünüyle yaşayabilirsin.55 Diyeceksin ki: “İyi de başkalarının yaşadığı ya da düşündüğü her şeyi yaşayamam da düşünemem de.” Oysa şöyle demen gerekirdi: “Hâlâ yaşayabileceğim hayatı yaşamalıyım ve hâlâ düşünebileceğim düşünceleri düşünmeliyim.” Şu ana dek yaşanmamış kalanı yaşamak zorunda olmamak için kendinden kaçar gibisin.56 Oysa kendinden kaçamazsın. O hep seninle ve tamamlanmak istiyor. Bu isteğe karşı kör ve sağır taklidi yaparsan kendi kendine kör ve sağırmış gibi yapmış olursun. Bu şekilde yüreğin bilgisine hiçbir zaman ulaşamayacaksın.
Yüreğinin bilgisi yüreğinin nasıl olduğudur.
Kurnaz bir yürekten kurnazlığı bilirsin.
İyi bir yürekten iyiliği bilirsin.
Böylece anlayışın kusursuz olunca yüreğinin hem iyi hem de kötü olduğunu unutma. “Ne? Kötüyü de mi yaşamalıyım?” diye sorarsın.
Derinlerin tini şöyle istiyor: “Hâlâ yaşayabileceğin hayatı yaşamalısın. Esenlik karar verir, senin esenliğin değil, başkalarının esenliği değil, yalnızca esenlik.”
Esenlik benimle başkaları arasındadır, toplumda. Ben de yaşadım ki daha önce yapmamıştım bunu ve hâlâ yapabilirdim. Derinlikleri yaşadım ve derinlikler benimle konuşmaya başladı. Derinlikler bana diğer doğruyu öğretti. Böylece içimdeki anlam ve anlamsızı birleştirdi.
Yalnızca ruhun ifadesi ve simgesi olduğumu kabul etmem gerekti. Derinliklerin tininin anlamında, bu görünür dünyada olduğum halimle ruhumun bir simgesiyim ve enikonu esirim, tamamıyla tabii, bütünüyle boyun eğmiş.
Derinliklerin ruhu bana şunu söylemeyi öğretti: “Ben bir çocuğun hizmetçisiyim.” Bu deyiş yoluyla en uç tevazuyu, en çok gereksindiğim olarak öğreniyorum.
Bu çağın tini, kuşkusuz, usuma inanmama izin verdi. Kendimi olgun düşünceleri olan bir önder imgesinde görmeme izin verdi. Oysa derinliklerin tini bana bir hizmetçi olduğumu, hatta bir çocuğun hizmetçisi olduğumu öğretiyor. Bu deyişi çirkin buldum ve nefret ettim ondan. Oysa ruhumun bir çocuk olduğunu ve ruhumun içindeki Tanrının bir çocuk olduğunu görmem ve kabul etmem gerekiyordu.”57
Oğlanların Tanrısıdır bir kadın.
Kadınların Tanrısıdır bir oğlan.
Erkeklerin Tanrısıdır bir kız.
Tanrı olmadığınız yerdedir.
Öyleyse: Bilgeliktir Tanrısının olması; kusursuzluğunuza hizmet eder.
Kız gebe gelecektir.
Oğlan oluşturan gelecek.
Kadın: doğum yapmış olan.
Erkek: oluşturmuş olan.
Öyleyse: bugün çocuksu varlıklarsanız, Tanrınız olmuşluğun yüksekliğinden yaşlılık ve ölüme inecek.
Yoksa gelişmiş varlıklarsanız, oluşturmuş ya da doğum yapmışsanız, bedenen ya da ruhen, Tanrınız ışıklar saçan beşikten geleceğin hesapsız doruklarına, gelen zamanın olgunluğuna ve tamlığına yükselir.
Yaşamı hâlâ önünde olan çocuktur.
Yaşamı bugünde yaşayan gelişmiştir.
O halde yaşayabileceğiniz her şeyi yaşıyorsanız gelişmişsiniz demektir.
Bu zamanda çocuk olanın Tanrısı ölür.
Bu zamanda gelişenin Tanrısı yaşamaya devam eder.
Derinlerin tini bu gizemi öğretir.
Gönençli ve acıklıdır Tanrısı gelişmiş olanlar!
Gönençli ve acıklıdır Tanrısı çocuk olanlar!
Hangisi daha iyi, insanın önünde yaşam olması mı yoksa Tanrı’nın önünde yaşam olması mı?
Bildiğim bir yanıt yok. Yaşayın, kaçınılmaz olan karar verir.
Derinlerin tini yaşamımın tanrısal çocukla çevrelendiğini öğretti bana.58 Onun elinden beklenmedik her şey geldi bana, yaşayan her şey.
Bu çocuk sonsuzca filizlenen gençlik gibi hissettiğim şey içimde.59
Çocuksu insanlarda umutsuz gelip geçiciliği hissedersin. Geçip gittiğini gördüğün her şey ona daha gelecek. Geleceği geçici ile dolu onun.
Oysa sana doğru gelen şeylerin gelip geçiciliği insan anlamını daha hiç yaşamadı.
Yaşamayı sürdürmen ileriye doğru bir yaşayış. Gelecek olanı oluşturuyorsun ve doğuyorsun, doğurgansın, ileriye doğru yaşıyorsun.
Çocuksu kısırdır, ona gelecek olan çoktan oluşmuş ve bozulmuştur. İleriye doğru yaşamaz.60
Benim Tanrım bir çocuk, o yüzden bu çağın tininin alaya ve hor görülmeye öfkelendiğini zannetme. Hiç kimse bana kendi kendime güldüğüm kadar gülemez.
Sizin Tanrınız alay konusu olamaz, siz kendiniz alay konusu olacaksınız.
Kendinizle alay edecek ve bunun üzerine çıkacaksınız. Eğer bunu hâlâ eski kutsal kitaplardan öğrenmediyseniz, gidin oraya ve kendisiyle alay edilenin61 ve günahlarımız için işkence edilenin kanını için ve etini yiyin ve böylece bütünüyle onun doğası olun, onun sizden-ayrı-olmasını reddedin; onun kendisi olmanız, İsevi değil, İsa olmanız gerekiyor, yoksa gelen Tanrı’ya hiçbir yararınız olmaz.
İçinizde yoldan kaçınabileceğine inanan var mı? O yolunu İsa’nın acısından kaçırabilir mi? Diyorum ki: “Böyle bir adam ancak kendi zararına kendini aldatır. Dikenlerin ve ateşin üzerine uzanır. Hiç kimse İsa’nın yolundan kaçamaz çünkü bu yol gelecek olana çıkıyor. Hepiniz İsa olmalısınız.62
Eski öğretiyi daha az yaparak değil, daha çok yaparak aşabilirsiniz. Ruhuma yakınlaşan her adım şeytanlarımın, o korkakça kulağa fısıldayan ağı karıcıların alaycı kahkahalarını kışkırtır. Onlar için gülmek kolaydı çünkü tuhaf şeyler yapmak zorundaydım.
Eminim bunu fark edememiştiniz çünkü bugün ruhuyla birlikte olan kaç kişi var ki? Yine de, ruh olmadan bu çağın ötesine giden yol da yoktur” (s. 17). Cary Baynes günlük notlarında bu bölümü şöyle yorumluyor: “8 Şubat [1924]. Ruhunuzla olan konuşmanıza geldim. Söylediklerinizin hepsi doğru ve içtenlikle söylendi. Bu genç bir adamın yaşama uyanışının değil, yaşamını, dünyaya uygun yollardan, dolu ve bütünüyle yaşamış, yine de bir gece neredeyse birdenbire özü gözden kaçırdığını söyleyen olgun bir adamın haykırışıydı. Henüz gücünüzün doruğundayken, kusursuz dünyevi başarınızla yolunuza devam edebileceğiniz bir dönemde geldi bu görüm. Onu dikkate alacak gücü nereden buldunuz bilemiyorum. Söylediklerinizi anlıyorum ve hepsine katılıyorum. Ruhuyla bağlantısını yitirmiş ya da ona nasıl yaşam verileceğini bilmiş herkesin bu kitabı görebilmesi gerekir. Şimdiye kadar söylenmiş her bir söz bende yaşıyor ve tam da kendimi zayıf hissettiğim yerde güçlendiriyor beni ama söylediğiniz gibi dünyanın ruh hali bugün ondan çok uzaklarda. Bu çok da önemli değil, ateş ve kanla yazılan bir kitap bütün bir dünyayı bile yerinden oynatabilir (CFB).
45. 1945’te Jung kuş ve yılan simgesini ağaç, “Felsefe Ağacı” bağlamıyla yorumlar (bölüm 12, TE 13).
46. 14 Kasım 1913.
47. Taslak şöyle devam ediyor: “önce anlayamadım ve kendi yetersiz tarzımla kavramaya çalıştım” (s. 18).
48. Taslak şöyle devam ediyor: “İnsanlara ve şeylere aittim. Kendime değil” Kara Kitap 2‘de Jung on bir yıl boyunca dolaştığını söylüyor (s. 19). 1902 yılında bu kitabı yazmayı bırakmış, sonra 1913 Sonbaharında yeniden ele almıştı.
49. Kara Kitap 2 şöyle devam ediyor: “Ve seni ancak kadının ruhu aracılığıyla yeniden bulabildim” (s. 8).
50. Kara Kitap 2 şöyle devam ediyor: “Bak, hâlâ iyileşmemiş bir yaram var: etkileme hırsım” (s. 8).
51. Kara Kitap 2 şöyle devam ediyor: “Kendime en açık haliyle söylemeliyim: O her insanın ruhunda yaşayan bir çocuk imgesini mi kullanıyor? Horus, Tages ve İsa çocuk değil miydi? Dionysus ve Herakles de tanrısal çocuklardı. İsa, İnsanın Tanrısı, kendine insanın oğlu demiyor muydu? Bunu yaparken içinden hangi derin düşünce geçiyordu? İnsanın kızı Tanrının adı mı olmalı?” (s. 9).
52. Taslak şöyle devam ediyor: “Önceki karanlık ne kadar yoğundu! İsteğim ne tez canlı, ne bencildi, hırsın, zafer isteğinin, açgözlülük, hoşgörüsüzlük ve coşkunluğun bütün iblislerine boyun eğmişti! O zamanlar ne cahildim! Yaşam beni uzaklara sürükledi ve bilerek senden uzaklaştım ve bu yıllarca sürdü. Bütün bunların ne kadar iyi olduğunu kabul ediyorum. Oysa senin kaybolduğunu düşünmüştüm, yine de bazen yitip gidenin kendim olduğunu düşünmüştüm. Oysa sen kaybolmamıştın. Ben o gün yolda gidiyordum. Sen de görünmeden benimle geliyordun ve adım adım yol gösteriyordun bana, parçaları anlamlı bir şekilde birleştiriyordun” (s. 20-21)
53. Jung 1912’de Maeder’in düşün olası işlevi üzerine düşüncelerini destekliyordu (“Psikanalitik kuram ile bağlantılı bir girişim” TE 4, §452). Zürih Psikanalitik Derneği’nde 31 Ocak 1913’teki bir tartışmada Jung şöyle demişti: “Düş yalnızca çocuksu isteklerin doyurulması değildir, aynı zamanda geleceği simgeler… Düş, anlaşılması gereken bir simge yoluyla yanıtı verir (ZDK, s.5). Jung’un düş kuramı üzerine bkz. Jung and the Making of Modern Psychology: The Dream of a Science, §2.
54. Blaise Pascal’ın ünlü sözünü yansıtıyor: “Kalbin kendine özgü nedenleri vardır ki akıl hiç bilmez” Pensées, 423 [Londra: Penguin, 1660/1995], s. 127). Jung okuduğu Pascal kitaplarının kenar boşluklarına notlar almıştır.
55. Jung 1912 yılında “insan ruhunu bilen” biri olmak için akademisyenliğin yetersiz olduğunu savunmuştu. Bunun için “müspet bilimleri bırakmak, akademisyen cüppesini çıkarmak, çalışmalara veda edip dünyada, zindanların dehşetinde, tımarhanelerde ve hastanelerde, kasvetli arka mahalle meyhanelerinde, genelevlerde ve kumarhanelerde, saygın toplumun salonlarında, borsalarda, sosyalist mitinglerde, kiliselerde, tarikatların diriliş ve esrimelerinde dolaşmak, sevgiyi, nefreti ve tutkuyu insan bedenindeki her türlü biçimiyle yaşamak” gerekiyordu (“New paths of psychology, TE 7, §409).
56. Jung, 1931 yılında, anne babaların yaşanmamış hayatlarının çocukları üzerindeki hastalık yapıcı etkilerine değinmiştir: “Çocuk üzerindeki en güçlü ruhsal etki genellikle anne babanın … yaşanmamış hayatlarıdır. Bu ifadenin çok üstünkörü ve yüzeysel olmaması için bir sınırlama yapmak gerekiyor: anne babanın hayatında az çok basmakalıp mazeretler olmasa yaşayabilecekleri bölümleri” (“Introduction to Frances Wickes, ‘Analyse der Kinderseele,’” TE 17, §87).
57. Jung 1925’te verdiği seminerde bu dönem üzerine düşüncelerini şöyle açıklıyor: “Anima ve animus üzerine bu düşünceler beni metafizik sorunlara daha da fazla sürükledi ve yeniden incelenmek üzere yeni birçok şey ortaya çıktı. O dönemde Kantçı bir temelden hareketle asla çözülemeyecek şeyler olduğunu, dolayısıyla bunlar üzerinde fikir yürütülmemesi gerektiğini düşünüyordum ancak bana öyle geldi ki anima üzerine belirli fikirlere ulaşabildiğim takdirde, Tanrı üzerine bir kavram oluşturmak için çalışmaya değerdi. Bununla birlikte, doyurucu bir sonuca ulaşamadım ve bir süre için belki de anima figürü tanrısal olabilir diye düşündüm. Belki de ilk başta dişi bir Tanrısı vardı insanların ama sonradan bir kadın tarafından yönetilmekten bıkmışlar ve bu Tanrı’yı devirmişlerdi. Metafizik sorunu neredeyse bütünüyle anima’ya aktardım ve onu psişenin baskın tini olarak düşündüm. Böylece Tanrı sorunu üzerine kendimle psikolojik bir tartışmaya giriştim” (Analitik Psikoloji, s. 46).
58. Jung 1940 yılında Macar klasik filolog Karl Kerenyi ile ortaklaşa hazırladıkları bir kitapta
tanrısal çocuk motifi çalışmasını sundu (bkz. “Çocuk arketipinin psikolojisi, TE 9, I). Jung’a göre çocuk motifi bireyselleşme sürecinde sık sık ortaya çıkar. Söylencesel doğası vurgulanan bu motif kişinin kendi çocukluğunu temsil etmez. Bilincin tek yanlılığını telafi eder ve kişiliğin gelecekteki gelişiminin yolunu hazırlar. Belirli çatışma koşullarında bilinçdışı psişe karşıtları birleştiren bir simge üretir. Çocuk da böyle bir simgedir. Kişiliğin bilinçli ve bilinçdışı ögelerinin birleşmesi yoluyla benliği önceler. Çocuğun başına gelen tipik yazgılar benliğin doğuşuna eşlik eden psişik olayların türünü gösterir. Çocuğun mucizevi doğumu bunun fiziksel değil, psişik olduğunu gösterir.
59. Jung 1940 yılında şunları yazmış: “Çocuk motifinin temel yönlerinden biri geleceğe dönük karakteridir. Çocuk potansiyel gelecektir (“Çocuk arketipinin psikolojisi, TE 9, I, §278).
60. Taslak şöyle devam ediyor: “Dostlarım, gördüğünüz gibi, acıma çocuksu olana değil, gelişmiş olana gösterilir. Tanrıma bu haber için şükürler olsun. Hristiyanlığın öğretileri sizi aldatmasın! Bu öğretiler geçmiş çağın çoğu olgun zihni için iyidir. Bugünse olgunlaşmamış zihinlere hizmet ediyor. Hristiyanlık artık bize iyanet vaat etmiyor, oysa bizim hâlâ merhamete ihtiyacımız var. Size bu anlattıklarım gelecek olanın yolu, benim merhamete giden yolumdur” (s. 27).
61. Yani, İsa. Karş. Jung “Transformation symbolism in the mass” (1942, TE II).
62. Eyyuba Yanıt’ta Jung şöyle yazmış: “Üçüncü tanrısal kişiliğin, yani Kutsal Ruhun insana yerleştirilmesi ile çoğun hristiyanlaştırılması ortaya çıkıyor” (1952, TE II, §758).
Carl Gustav Jung
Kırmızı Kitap (107—113)
Türkçesi: Okhan Gündüz