Sır.
Anlamı olmadığı için ifade edilemeyen, dalaşımda olduğu halde ifade edilmeyen şeyin baştan çıkarıcı, sırra vakfedici olma niteliği. Yani ben, ötekinin sırrını biliyorum, fakat bunu söylemiyorum; o da benim bildiğimi biliyor, fakat ortaya çıkarmıyor: İkisi arasındaki yoğunluk, bir sırrın sırrı olma durumundan başka bir şey değildir. Böylesi bir suç ortaklığının, gizlenen bir bilgiyle alakası yoktur. Zaten taraflar da, açığa çıkaramayacakları bir sırrı açığa çıkarmak istemezler; çünkü söylenecek hiçbir şey yoktur… ifşa edilebilecek her şey sırrın kıyısından geçer. Çünkü o gizli gösterilen değildir, herhangi bir şeyin anahtarı değildir ve söylenebilecek olan her şeyde dolaşır ve her şeyin içinden geçer; tıpkı, sözün müstehcenliğinde at koşturan baştan çıkarma gibi -iletişimin tersidir, ama yine de başkalarıyla paylaşılır. İktidarını da, ifade edilmemiş olmaktan alır; tıpkı, gücünü asla söylenmemiş ve istenmemiş olmaktan alan baştan çıkarma gibi.
Gizli olan ile bastırılmış olanda kendini gösterme eğilimi vardır; oysa sır kendini göstermez. Dahil edici ve iç patlamalı bir biçimdir: İnsan oraya girer, ancak çıkmayı beceremez. Sır, hiç bir zaman ifşa edilmez, ona dair bir iletişim kurulmaz; hatta sır “sızdırılamaz” (Zempleny, Nouvelle Revue de Psychanalyse, no. 14): Gücünü işte buradan; anıştırmaya ve ritüele dayanan değiş tokuştan alır.
Baştan Çıkarıcının Günlüğü’nde baştan çıkarma, çözülmeyi bekleyen bir bilmece gibidir -genç kız bir bilmecedir ve onu baştan çıkarmanın tek yolu, karşısına başka bir bilmece olarak çıkmaktır: Bilmecelerden oluşan bu ikilde baştan çıkarma bir çözümdür, ancak sırrı ifşa etmez. Sır ortaya çıkarıldığında, ifşanın biçimi de cinsellik olacaktır. Bu öykünün son kelimesi, olsa olsa cinsellik olabilir -ancak öykünün son kelimesi yoktur. Anlamın oluşacağı, cinselliğin ortaya çıkacağı, kelimelerin cinselliği işaret ettiği, ötekilerin cinselliği düşündüğü yerde hiçbir şey yoktur. Ve sırdaki bu hiçlik durumu, baştan çıkarmanın bu gösterilmeyeni dolaşıp durur; anlamın altında ve ondan çok daha hızlı dolaşır: Giderek silikleşip kaybolan cümleler daha ulaşmadan, ilk o dokunur size. Söylem altında, görünmeyen, işaretten işarete koşan, gizlice dolaşıp duran baştan çıkarma.
O, ruhsal bir ilişkinin tam karşıtıdır: Öteki’nin sırrının içinde olmak onun fantazmalarını ya da arzularını paylaşmak değildir; söylenebilecek olanın söylenmemesini paylaşmak da değildir:
“O” konuşunca baştan çıkarıcı olmaktan da çıkar. Anlatımcı enerji, bastırım, bilinçdışı, konuşmak isteme niteliğinde olan şey ve beni ortaya çıkaracak olan ortam; bütün bunlar dışrak niteliktedir ve sır ile baştan çıkarmanın içrek biçimine ters düşer.
Bununla birlikte bilinçdışı, bilinçdışının “macera”sı, sırrı kalmayan bir toplumda yeniden sır üretmeye yönelik son kapsamlı girişim olarak görünebilir. itirafların ve saydamlığın egemen olduğu bir toplumda, bilinçdışının da bizim sırrımız, gizimiz olabileceği düşünülebilir pekala. Ne var ki o, hakiki bir sır olamaz; çünkü ruhsal olmaktan başka bir niteliği, kendine özgü bir varoluşu yoktur; çünkü psikanalizle, yani sırrı ortadan kaldırma yöntemleriyle ve sırrın derin biçimlerini inkar etme teknikleriyle aynı zamanda doğmuştur.
Ancak belki de bir şey, bütün yorumların intikamını alıyor ve onların seyrini büyük bir ustalıkla bozuyordur. Kesinlikle ifade edilmeyi istemeyen bir şey; bir bilmece olarak kendi çözümünü yine bir bilmece edasıyla elinde tutan ve dolayısıyla, sır ortamın da ve sır ortamının sevinci içinde kalmaktan başka hiçbir dileği olmayan bir şey.
Onu saymak, ona ihanet etmek, onu anlamlı hale getirmek için gösterilen her tür çabaya rağmen, dil kendi gizli baştan çıkarıcılığına kavuşur; biz de, her zaman olduğu gibi çözümsüz zevklerimize.
Baştan çıkarmanın zamanı ya da baştan çıkarmak için zaman diye bir şey yoktur; onun kendine özgü bir ritmi vardır ve o ritim olmaksızın baştan çıkarma gerçekleşmez. Ara evrelerden geçen ve araçların kullanıldığı bir strateji gibi kendini bölümlere ayırmaz. Bir anda ve tek bir hareketle gerçekleşir ve her zaman kendisinin sonudur.
Baştan çıkarma çevriminde duraklamaya yer yoktur. Birini baştan çıkarmak için bir diğeri baştan çıkarılabilir. Diğerinden hoşlanmak da baştan çıkarma nedeni olabilir. Birinden ötekine sürükleyen tuzak etkilidir. Asıl baştan çıkarıcı olan baştan çıkarmak mıdır, yoksa baştan çıkarılmak mı? Hiç kuşkusuz baştan çıkarılmak, baştan çıkarmanın en iyi yoludur. Bitmek bilmeyen bir dörtlük Baştan çıkarmada etken ile edilgen olmadığı gibi özne ve nesne, iç ve dış da yoktur: Baştan çıkarma her iki yanda etkilidir ve hiçbir sınır onları birbirinden ayıramaz. Baştan çıkarılmamış olan ötekileri de baştan çıkaramaz.
Baştan çıkarma, hiçbir zaman işaretlerin hakikatinde duraksamadığı ve yalnızca tuzakta ve sırda durduğu için, kendisi de gizli ve ritüel olan bir dolaşım kipi; yalnızca kendi oyununun kuralına uyan dolaysız bir tür kabul başlatır.
Baştan çıkarılmak kendi hakikatinden saptırılmaktır. Baştan çıkarmak ise, ötekini kendi hakikatinden saptırmaktır. Bu noktadan sonra söz konusu hakikat, hakikatten uzaklaşan bir sırra dönüşür (Vincent Descombes).
Baştan çıkarma hemen tersinebilir ve onun tersinirliği, kapsamındaki meydan okumadan ve kapıldığı sırdan oluşur.
Çekimin ve dalgınlığın gücü, soğurulmanın ve cezbedilmenin gücü, yalnızca cinselliğin değil, bütünüyle gerçeğin yıkılmasının gücü, meydan okumanın gücü -hiçbir zaman cinsellikten ve sözden tasarruf edilmez, hep lütuf ve şiddet yarışı yapılır, cinselliğe yol açabilecek anlık bir tutku vardır, ancak bu tutku kendini tüketebilir; bu meydan okuma ve ölüm sürecinde, kendini itkiden ayırdığı kökten tanımsızlıkta kendini tüketir; itki kendi nesnesi karşısında tanımsızdır, ancak kuvvet ve köken olarak tanımlanmıştır; oysa baştan çıkarma tutkusunun ne özü vardır ne de kökeni: Onun yoğunluğunun kaynağı, libidoya yönelik herhangi bir yatırım, arzudan gelen herhangi bir enerji değil, oyunun katıksız biçimi ve tümüyle biçimsel olan bu yarıştır.
Meydan okuma da böyledir. O da, bir anda tükenen ve yoğunluğunu bu dolaysız tersinmeden alan ikil bir biçim oluşturur. O da büyüleyicidir; tıpkı, anlamdan yoksun olan ve bu saçma neden yüzünden cevap vermezlik edemediğiniz bir söylem gibi. Neden, meydan okumaya karşılık verilir? Aynı gizemi taşıyan başka bir soru: Baştan çıkarıcı olan nedir?
Meydan okumadan daha baştan çıkarıcı ne olabilir? Gerek meydan okuma gerekse baştan çıkarma, ötekini çıldırtmayı hedefler; her iki taraf da karşılıklı bir sarhoşluk içindedir; iki tarafı birleştiren baş döndürücü yokluk, karşılıklı olarak birbirini yok etme, tarafları çılgına çevirir. Bu yüzden meydan okuma kaçınılmazdır ve yine bu yüzden ona karşılık vermek zorunda kalınır: Meydan okuma, bir tür çılgın ilişkiyi başlatır ve bu ilişki iletişimde ve değiş tokuşta kurulan ilişkiden farklıdır: Mantıksız, ancak temel bir kuralla ve kendi gizli itaatiyle birbirine bağlı işaretlerden geçen ikil ilişkidir. Meydan okuma, her tür sözleşmeye ve yasayla (doğa yasası ya da değer yasası) düzenlenmiş her tür değiş tokuşa son verir ve onun yerine koyduğu antlaşma büyük ölçüde uzlaşmaya dayanır ve ritüelleştirilmiştir: Sürekli olarak karşılık verme ve vaat yarışında bulunma zorunluluğu getirilmiştir; böylesi bir zorunluluk oyunun temel kuralıdır ve kendine özgü bir ritim uyarınca kesintilere uğrar. Kağıtlara, yüreklere ya da gökyüzüne yazılmış olan yasanın tersine, bu temel kuralın açıklanmasına hiç gerek yoktur; hatta, asla açıklanmamalıdır. Bu kural dolaysızdır, içkindir, kaçınılmazdır (yasa ise aşkındır ve sarihtir).
Ne baştan çıkarmanın ne de meydan okumanın sözleşmesi olabilir. Meydan okumanın ve baştan çıkarmanın var olması için, sözleşmeye dayanan her tür ilişkinin gizli işaretlerden oluşan ikil ilişki karşısında kendini yok etmesi gerekir; bu gizli işaretler değiş tokuştan çıkmışlardır ve yoğunluklarının kaynağı biçimsel paylaşımları ve dolaysız yansımalarıdır. Baştan çıkarmanın büyüsü de buradadır; baştan çıkarma, arzunun herhangi bir tasarrufuna, her tür cinsel ya da ruhsal sözleşmeye son verir ve onun yerine cevabın baş döndürücülüğünü koyar —asla yatırımı değil: koz—asla sözleşme değil: antlaşma —asla bireysel değil: ikil —asla ruhsal değil: ritüel —asla doğal değil: yapay. Hiç kimsenin stratejisi değil: kader.
Meydan okuma ve baştan çıkarma birbirine son derece yakındır. Bununla birlikte ikisinin arasında belli bir fark vardır; meydan okuma, ötekini sizin kuvvetli olduğunuz alana çekmeye dayanır; ötekinin de kuvvetli olduğu bu alanda sınırsız bir yarışa girilir. Buna karşılık baştan çıkarmanın stratejisi (?), ötekini sizin zayıf olduğunuz alana çekmektir; öteki de bu alanda zayıf olacaktır. Burada söz konusu olan hem hesaplanmış hem de hesaplanamayacak bir zayıflıktır: Yakalanması için ötekine meydan okunur. Fay ya da zayıflık: Panterin kokusu da bir fay, bir uçurum değil midir ve öteki hayvanlar başları döndüğü için yaklaşmazlar mı ona? Efsanevi kokulu panter ölümün merkezinden başka bir şey değildir ve baş döndürücü kokular işte bu faydan yayılır.
Baştan çıkarmak kırılgan hale getirmektir. Baştan çıkarmak zayıflatmaktır. Kırılganlığımız sayesinde baştan çıkarıcı oluruz; elimizde tuttuğumuz güçler ya da kuvvetli işaretler sayesinde değil. Baştan çıkarmada işte bu kırılganlığı tehlikeye atarız ve onun gücünün kaynağı bu kırılganlıktır.
Ölümümüz, yaralanabilir olmamız, bizi hiç yalnız bırakmayan boşluk sayesinde baştan çıkarırız. Bakışın olmadığı, jestin olmadığı, bilginin olmadığı, anlamın olmadığı bu boşlukta aslolan ölümden yararlanmayı bilmektir.
Psikanaliz, edilgenliği, onun kırılganlığını üstlenmek gerektiğini söyler; ancak bunu, hemen hemen tümüyle dinsel bir ifade kullanarak bir tür tevekküle, bir tür kabule dönüştürür ve oldukça ılımlı ruhsal bir denge kurdurmaya yönelir. Oysa baştan çıkarma bu kırılganlıkla oynar ve oyundan kazançlı çıkar; onu, kendi koyduğu kurallara uygun bir oyuna dönüştürür.
Her şey baştan çıkarmadır, her şey baştan çıkarmadan ibarettir.
Bizleri, her şeyin üretimden ibaret olduğuna inandırmaya çalıştılar. Dünyanın değişmesinin laytmotifi: Olayların akışını belirleyen şey üretici güçlerin işleyişidir. Baştan çıkarma ise ahlaksız, havai, yüzeysel, lüzumsuz bir süreçten başka bir şey değildir; işaret ve görünüm niteliğindedir; zevklere ve lüzumsuz bedenlerden yararlanmaya adanmıştır. Peki ya her şey, görünümlerde olanın aksine -aslında, görünümlerin gizli kuralına uygun olarak- baştan çıkarmaya yönelseydi?
baştan çıkarma anı
baştan çıkarmadaki suspens
baştan çıkarmadaki rastlantılar
baştan çıkarma kazası
baştan çıkararak kendinden geçme
baştan çıkarmanın dinginliği
Üretimin tek yaptığı biriktirmektir ve kendi amacından asla uzaklaşmaz. Bütün tuzakları ortadan kaldırarak hepsinin yerine tek bir tuzak koyar: Gerçekliğin temel ilkesi haline gelen kendi tuzağını. Üretim, tıpkı devrim gibi görünüm salgınına son verir. Ne var ki, baştan çıkarma kaçınılmazdır. Hiçbir canlı ondan kaçamaz -hatta, arkalarında bıraktıkları adları ve anılarıyla ölüler bile. Dünya, onları baştan çıkaracak yankıları göndermez olduğunda; hiçbir tören, onların var olmasına meydan okuyamaz olduğunda ölmüş sayılabilirler ancak.
Hiçbir üretimde bulunamayan insanı ölmüş sayarız. Oysa yalnızca, baştan çıkarmak ve baştan çıkarılmak istemeyen insan ölmüş olabilir.
Ne var ki, baştan çıkarma her şeye rağmen ölümü ele geçirir; tıpkı, her tür üretimi ele geçirdiği ve sonunda ortadan kaldırdığı gibi.
Çünkü boşluk, yani herhangi bir işaretin alevinin canlanmasıyla herhangi bir noktaya kazınmış yokluk, baştan çıkarmanın birdenbire gelen cazibesini yaratan akla aykırılık da bütün bu gayretlerinin sonunda hayal kırıklığına uğramış olarak üretimi bekler. Sözlerimiz ve jestlerimiz de dahil olmak üzere her şey boşluğa geri döner; bazıları yok olmadan önce, ötekiler hiçbir zaman göremeyecek olsalar da, sonun yaklaştığını sezerek baştan çıkarmaya zaman bulabilmişlerdir. Baştan çıkarmanın sırrı ötekinin bu biçimde jestlerle tekrar tekrar hatırlanmasında; bu jestlerdeki yavaşlık, kararsızlık şiirseldir; tıpkı bir filmin, yavaş çekimle gösterilen düşme ya da patlama sahnesi gibi; çünkü burada o şey, tamamlanmadan hemen önce size kendini özletme zamanı bulur ve bu “arzu”nun mükemmelliğidir.
Jean Baudrillard
Baştan Çıkarma Üzerine
Fransızca’dan Çeviren: Ayşegül Sönmezay