Yönetmen Ralph Bakshi’nin animasyon sineması tarihinde önemli yer tutan filmi “Fritz The Cat” filminin doğru analizi her şeyden önce, Bakshi’nin eleştirel bir bakışla ele aldığı 1960’ların; gerek Amerika’da, gerekse dünyada hakim olan paradigmasını doğru algılamaktan geçer. Yönetmenin tüm filmlerinde görebildiğimiz kasvetli kent temaları, aşırı şiddet içeren sahneler ve grotesk cinsellik ögeleri üzerine kurulan film, bir anlamda dünyayı saran 68 ruhunun orta sınıf kitleler üzerindeki yüzeyselliğini de yerden yere vuruyor.
68 ruhunu; kendinden önceki dönemin tek düze ve önceden belirlenmiş birey, aile ve toplum anlayışındaki formal yapıyı eleştiren ve özgürlük anlayışının bireyin kalıplardan kurtularak kendini gerçekleştirmesi ve bilmesi olarak tanımlayan Bakshi, ABD’de iki farklı formasyonu daha içine almıştır. Bu formasyonlar: tüm dünyadaki kitlesel eylemlerdeki karşılığı devrimcilik, özgürleşme gibi kavramlarla hayat bulan sınıf toplum idealizmi, ve bireyin kendini gerçekleştirmesini içeren romantizm anlayışı olarak özetlenebilir…
Bunlardan birincisi, Vietnam savaşına karşı geliştirilen ve resmi ideolojiye karşı duruş sergileyen hippi hareketinin “savaşma seviş” sloganı içine gizlenmiş “bastırılmış cinselliğin aşılması hareketi”. Bu hareket aynı zamanda Fruedist pisikoanalizin toplumsal çözümlemesi yani bir anlamda, entelektüelliğin ulaştığı en son noktadır.
Bir diğeri ise siyahların bireysel hakları üzerine yürütülen, siyahların özgürleşmesi üzerine kurulan, “sivil itaatsizlik hareketlerinin” orta sınıflardaki algısı filmin temel eleştiri oklarını asıl yansıttığı alanlardır.
Film, Amerikan orta sınıfını temsil eden hippi gençlerin, özgürlük algılarını sadece müzik ve cinsellik üzerine kurulduğunu anlatan park sahnesi ile başlar. Cinsel içerikli küfürlerin cesurca kullanıldığı bu sahnelerde, cinsellik; erotik bir sunumdan öte, şiddetin bir parçası gibi sunulmuştur.
Bu sahnede Fritz, hippi yaşam tarzına özenen kentsoylu bir gençtir ve grubundaki gençlerle birlikte müziğin ve entelektüelliğin cinsel bir pazarlama yöntemin olduğunun farkındadırlar. Parka gelen genç kızları bu yöntem etkilemeye çalışırlarken, kendilerinden daha radikal bir rakipleri olduğunu fark ederler. Siyahlar!
Bakshi bu sahnede, genç kızlar için cinsel çekiciliği belirleyen en temel ögenin aykırılıklar olduğunu veya farklı bir deyişle aykırılıkların cinsel pazarlama aracı olduğunu gizlemeden ortaya koyar. Ardından dönemin kendini keşfetme felsefesinin asıl amacının, uyuşturucu aracılığıyla grup sekse kadar varan bir tanımla sahneyi besler… Aynı sahnelerde cinsellik; erotik bir öğe olmaktan çok, şiddet içeren sado-mazoşik bir öğe olarak sunulur. Kendini gerçekleştirme, kendinin farkına varma, özgürleşme fikirleri cinselliğin kapı açıcı kelimeleridir.
Ve Bakshi, bu yeni düzenin geleneksel Amerikan ailesinin yaşam tarzını tehdit ettiğini ve en azından onların düzenini bozduğunu daha film jeneriği akarken izleyiciye verir zaten! Bir işçinin ağzından dökülen “yeni düzenin anlatımı” görsel olarak işçinin bir hippinin üzerine pislemesi ile sınıfsal bir mesaja dönüşüverir. Jenerikte Amerikan rüyasının inşaat işçileri de yine özenle seçilmiş Walt Disney karakterlerinin kopyalarıdır.
Domuzlar tarafından korunan Amerikan Ülküsü’nün uyuşturucu ve seks batağından kurtarılma mücadelesinde Fritz, düzen karşıtı birine ve bir kanun kaçağına dönüşür. Eğitim sistemi O’nu hayatın zevklerinden uzaklaştıran ve eski sistemin devamı olan bir aracıdır artık. Toplumsal düzen, bireyin kendisini gerçekleştirmesinin önünde bir engeldir. Eğitim sistemini ve kendi geçmişini ateşe verir.
Siyah hareketinin, kendi içindeki öz eleştirisinin de siyahlar üzerinden verildiği sahnenin hemen devamında, Fritz’in siyah mahallesine gittiğini görürüz. Oradaki devrim fikrinin, hippi hareketi ile uzlaşısının da yine Fritz’in dişi zenci karga’yla cinsel paylaşımına denk getirilmesi, Bakshi’nin 68 hareketinin her türlü ideolojinin arkasındaki bastırılmış cinsellik olarak sunmasının özetidir.
Oldukça uzun süren (Fritz’in cinsel yetersizliğini vurgulayan) bu cinsel birleşme sahnesi ardından, Fritz’in devrim idealini ve siyah özgürleşmesini keşfetmesi; bir anlamda İktidarsızlığın başka bir alandaki bastırılması yöntemi olarak “toplumsal şiddeti övme’nin nedeni” olarak sunulmuştur. Filmde siyah eleştirisi ise, yine bu isyanın ardından verilmiştir. Kentsoylu kesime karşı özgürlük mücadelesi veren siyahların eylemini başlatan ise yine kentsoylu bir kedidir. Bakshi, siyahların isyan ederken bile beyazlar tarafından kullanıldığının eleştirisini yine Fritz üzerinden geliştirmiştir.
Yönetmen, kamu düzenini sağlamak üzere siyah mahallelerine karşı yürütülen bastırma hareketinin sembolü olan uçaklara Mickey Mouse’un el sallaması sahnesini de Walt Disney anlayışının düzen yanlısı olmak eleştirisi olarak veriyor.
Fritz üzerinden eleştirilmeye devam eden herhangi bir ideolojiye bağlanmadan örgütsüz ve başıboş halde devam eden Amerikan anti-militarist hareketinin gittikçe amacını sadece uyuşturucu ve cinsellik olduğunu vurgulayan tavşan karakterine getiren Bakshi, devrimci söylemle çıkıp, gamalı haç ile kendini ifadeye kadar uzanan anarşist hareketin yeraltına inişi ve şiddeti bir amaç haline getirişini yine şiddet içeren bir erotizm içinde sunar. Sadece daha fazla cinsel birliktelik ve ilgi çekme üzerine yola çıkan ve sonunda şiddet için şiddetin bir anarşist hareketin tetikçisi olan Fritz, yaşadığı tüm ölümcül maceraya karşı, sonunda aradığını başladığı yerde bulur. Kendini keşfetmek için daha fazla cinsellik, daha fazla kişi ile cinsellik.
Film boyunca 68 kuşağının her çeşit aktörünün ikiyüzlü karakteristiğini ortaya sererek ilerleyen yönetmen, Amerikan 68’nin toplumsal algısını aynı dönemde eleştirerek, iç gözlem şansı sunan bir film yaratmıştır.
Fritz The Cat bu manada; “grotesk bir erotizm anlayışı” ile, bu iç gözlemin en belirgin dilsel söylemi olmuştur…
Efsaneye göre kırların, çobanların ve sürülerin tanrısı ve koruyucusu olan Pan, Sirinks isimli güzel bir periye âşık olur. Syrinks tam ona sarılacağı sırada Pan’dan kaçmak için kendisini su kamışı bitkisine çevirir, saza dönüşür.
Pan, aşkı karşılıksız bırakıldığı ve sevdiği kadının sesini artık duyamayacağı için çok üzülür. Bu güzel perinin onuruna ve ona olan aşkı için bu kamışlardan keser balmumuyla yan yana yapıştırır, üfleyince ortalığa tatlı bir melodi yayılır.
Yine efsaneye göre Güneş Tanrısı olan Apollon kendiyle övünmeyi, böbürlenmeyi çok sever. Elinde bulunan altın liriyle yaptığı müzik, tanrıları, firavunları, kıralları hayran bırakmaktadır. Altından yapılma lirini ok olarak kullanan Apollon iyi bir atıcıdır da. Günün birinde kendisi gibi okçu olan Eros ile karşılaşır ve onun okçuluğunu küçümser.
Eros ile dalga geçip onun kalbini kırar. Böylece Aşk Tanrısı Eros’un gazabını üzerine çeker. Eros’un kendisini beğenmiş, üstten bakan tavrının hesabını sormak için iyi bir planı vardır.
Eros iki ok hazırlar. Birini altın suyuna batırır ki, değdiği kimse sonsuza kadar tutkulu bir aşka yakalansın. Diğer ok ise değdiği kişinin kalbini sonsuza dek aşka ve tutkuya kapasın.
Apollon bir gün güzel bir su perisi olan Daphne ile karşılaşır. Eros tam bu anda altın suyuna batırdığı oku Apollon’a, diğer oku Daphne’ye fırlatır. Apollon bu güzel su perisine kara sevdaya tutulur. Daphne ise erkeklere karşı acımasız bir soğukluğa… Daphne, Apollon’dan sürekli kaçar ve onun aşkını karşılıksız bırakır. Bir gün ormanda Daphne’yle karşılaşan Apollon onun peşinden koşmaya başlar Daphne de yine kaçmaya. Fakat bu sefer kararlı olan Apollon’un elinden kurtulamayacağını anlar.
Yere kapanır ve Toprak Ana’ya yalvarır: “Ört beni Toprak Ana, ne olur beni bağrına al”. Bu güzel su perisinin yakarmalarına dayanamayan Toprak Ana Daphne’yi defne ağacına dönüştürür. Apollon artık bir defne ağacına dönüşen Daphne’ye umutsuzca sarıldığında kalp atışları hâlâ duyulmaktadır. O günden sonra kara sevdaya tutulduğu kadının yapraklara dönüşen saçlarından oluşan bir taçla gezer başında ve altın lirinden Daphne’yi çağıran melodiler dökülür.
İşte Pan ile Apollon’un, bu iki kara sevdalı tanrının yaptıkları müzik rekabet konusu haline gelir. Keçi vücudunun üzerinde insan sureti taşıyan yarın tanrı Pan’ın su kamışından yapılan basit çalgısından yayılan ve çobanlara, halka hitap eden melodiler mi, yoksa kendini beğenmiş, seçkin, altın lirini tüm çalgılardan üstün tutan Güneş Tanrısı Apollon’un tanrılara, firavunlara, kırallara hitap eden melodileri mi daha üstündür?
Pan ve Apollon arasındaki bu rekabet, bir yarışmayla neticelendirilmeye karar verilir. Hakem olarak da ilk kez bir ölümlü, Frigya Kıralı Midas görevlendirilir.
Apollon çalgısının ancak ve ancak seçkin, müzik zevkine sahip kulaklara hitap ettiğini söylemekte, bayağı, sıradan insanların kulaklarının lirinden yayılan müziği duyamayacak olmasıyla böbürlenmektedir.
İki tanrı karşı karşıya gelir ve atışmaya başlar.
Apollon’a göre bir ölümlü olan Kıral Midas, Pan’dan daha çok tanrıya benzemektedir. Pan, ayaküstü yontuğu kamışla kendisini yenebileceğini sanan yabanın biridir. Sanat akıllı başlı olmalı asla çılgınlığa varmamalı, biçimi özden değerli tutmalı, coşkuyu akılla dizginlemeli, ezgiler yeryüzünde değil, göklerde dolanmalı, asla ve asla kaba olmamalıdır. Liri tanrılar yaratmıştır ve lir çalan bir müzisyen asla ve asla halkla yüzlü gözlü olmamalıdır. Apollon’a göre ölümsüz ezgilerini yalnız anlayabilen kulaklar işitecek bu yetiye erişememiş mutsuz çoğunluk ise boş bir yel duyacaktır kulaklarına değip geçen.
Kenan Kaplan
tabutmag 1.sayı