1920 yılında bir Mart sabahı, Gustav Janouch isimli Çekoslovakyalı bir genç, babasının çalıştığı İşçi Kaza Sigortası Enstitüsü’ne gelmişti. Gelecek vaat eden on yedi yaşındaki bu genç şair adayının enstitüyü ziyaret amacı, babasının meşhur iş arkadaşı, enstitüye on iki yılını vermiş, Dönüşümün yazarı Franz Kafka ile tanışmaktı. (3 Temmuz 1883 – 3 Haziran 1924) İkili kısa sürede inanılmaz bir dostluk geliştirdi; Kafka’nın yaşamının son dört yılını onunla sahilde dolaşıp edebiyattan ve hayattan bahsedecek kadar.
Bu sohbetleri çarpıcı kılan şey, söylenen ve konuşulan pek çok şeyin Kafka’nın ‘keder ve hüzün yaratığı’ imajına aykırı düşüyor olmasıydı. Muhtemelen genç adamın açık yürekli optimizmi Kafka’nın ruhunun keşfedilmemiş yönlerini uyandırmıştı ki sürekli tartıştıkları konuların inkâr edilemez bir parlaklığı vardı: sanat ve aşk.
Kavuşamayan âşıkların ıstırabına ses getirerek, Kafka aşkın ve zararlarının–bir yandan onu tepelere çıkarıp bir yandan onu alçaltarak – görkemli bir tarifini yapıyordu:
Aşk nedir? Aslında, gayet basit. Aşk hayatımızı daha iyi kılan, onu genişleten, zenginleştiren her şeydir. Her türlü yüksekliğinde ve derinliğinde. Aşk bir otomobil kadar sıkıntı çıkarır ancak. Tek problem şoför, yolcular ve yoldur.
Umduğumuzdan daha sık (olarak), böyle problemler arabanın kaza yapmasına neden olabilir. Kafka’nın kendisi – yazdığı güzel ve kederli mektupları kanıt olarak kabul edersek- kalp kırıklığıyla yakından tanışıktı. Büyük olasılıkla onun kalp kırıklığı ile olan tecrübesi ebeveynlerinin boşanmasıyla kedere boğulan genç Gustav’ı teselli edebilmesinde yardımcı olan şeydi. Nietzsche’nin ‘mutlu bir hayat zorlukları kabullenmeyi gerektirir’ düşüncesini yansıtarak, Kafka genç adamı duygularından kaçmaması için teşvik ediyordu:
Sadece sessiz ve sabırlı ol. Musibetin ve hoşnutsuzluğun sessizce senin üstünden geçmesine izin ver. Onlardan kaçmaya çalışma. Tam tersine, onları dikkatlice gözlemle. İçgüdüsel öfkenin yerini faal kavrayış alsın, böylelikle sıkıntından kurtulabilirsin. İnsanlar ancak kendi yetersizliklerinin üstesinden gelerek büyük işler başarabilir.
Bir sonraki yürüyüşlerinde, Kafka yine aynı konuya değiniyordu:
Sabır her türlü durum için esas anahtardır. Bir kimse her şeyden hoşnut olmalıdır, her şeye teslim olmalıdır ama aynı zamanda sabırlı ve dayanıklı kalabilmelidir… Diz çökmek ya da kırılmak diye bir şey yoktur. Mesele, üstesinden gelebilme meselesidir ki bu ancak kişinin kendi üstesinden gelmesiyle başlar. Bundan kaçılamaz. O yolu terk etmek daima parçalara ayrılmak demektir. Kişi her şeyi kabullenmeli ve o şeylerin içinde büyümesine izin vermelidir. Korkuyla yapılmış bariyerler ancak aşk ile yıkılabilir. Kişi – ölü yaprakların haşırdadığı yerde bile- baharın taze, genç yeşilliklerini görebilmeli, sabır ile bütünleşmeli ve beklemelidir. Sabır, bir kişinin hayallerini gerçekleştirebilecek tek gerçek altyapıdır.
Maria Popova
Çeviri: Hande Karataş (tabutmag)