Charles Baudelaire’in “Kötülük Çiçekleri” için yazdığı fakat sonradan kitaba eklemekten vazgeçtiği önsöz taslağı.
Adam Sanat Dergisi, Kasım 1997,
Sayı: 144.
Çev.: Gürhan Tümer
Anlaşılmamanın ya da ancak çok az anlaşılmanın, insana onur veren bir yönü varsa, bunu ben, bu küçük kitapla, birdenbire kazandığımı ve hak ettiğimi, hiç övünmeden söyleyebilirim. Onu tiksintiyle geri çeviren çeşitli yayıncılara birçok kez peş peşe sunulan, kovalanan, kovuşturulan ve 1857’de, hayli tuhaf birtakım yanlış anlamalar sonucunda sakatlanan, yavaş yavaş gençleşen, birkaç yıllık suskunluk süresince çoğalan ve güçlenen, benim aldırmazlığım nedeniyle yeniden ortadan kaybolan, şiddetli birtakım yeni vuruşlarla tekrar canlanan, “son günlerin esin perisinin” bu uyumsuz ürünü, bugün üçüncü kez, aptallık güneşinin karşısına çıkma yürekliliğini gösteriyor.
Bu, benim değil, kendini, halkın duyduğu tiksintiye meydan okuyabilecek kadar güçlü sanan, inatçı bir yayıncının suçu. Daha ta başta, “Bu kitap, bütün yaşamın üzerinde bir leke olarak kalacak,” diyordu büyük bir ozan olan dostlarımdan biri. Gerçekten de, şu ana kadar, bütün terslikler onun haklı olduğunu gösterdi.
Ama ben, nefretten yararlanan, aşağılanma içinde gururlanan mutlu insanlardanım. Aptallığa şeytani bir biçimde tutkun olan zevklerim, benim, iftiranın kılık değiştirmelerinde, özel birtakım tatlar bulmamı sağlıyor.
Kâğıt kadar temiz, su kadar saf, dinsel tören yapan biri kadar sofu, bir kurban kadar zararsız olmama karşın, bir sefih, bir sarhoş, bir dinsiz ve bir katil olarak tanınmak beni rahatsız etmez.
Yayıncım, kendisi için olduğu kadar, benim için de, bu kitabı neden ve nasıl yazdığımı, hedefimin ve araçlarımın, amacımın ve yöntemimin neler olduğunu açıklamakta kimi yararların bulunduğunu söylüyor. Böyle bir eleştiri çalışması, büyük, parlak sözleri sevenleri eğlendirecektir hiç kuşkusuz. Bu gibiler için, bunu belki ileride yazarım ve on tane kadar bastırırım. Ama, daha iyi bir inceleme sonunda, kimileri bildiklerinden ya da tahmin ettiklerinden ve kimileri de hiçbir zaman anlamayacaklarından, bunun, herkes için bütünüyle yararsız bir iş olacağı apaçık görünmüyor mu? Bir sanat yapıtının anlamını halka anlatmaya kalkarak gülünç olmaktan çok korkarım ve bu konuda, bir kararnameyle, bütün Fransızları birdenbire zengin ve erdemli yapmak isteyen ütopyacılara benzemekten çekinirim. Ve sonra, daha iyi, daha büyük bir nedenim var ki, o da şu : Bu iş beni sıkıyor, hoşuma gitmiyor. Kalabalıklar, oyuncuların giysilerini yapan terzinin ve dekoratörün atölyesine, komedyenin locasına götürülür mü? Bugün çılgın gibi davranan, yarın kayıtsız kalan halka, hilelerin mekanizması gösterilir mi? Ona, provalarda doğaçlama olarak yapılan değişiklikler, düzeltmeler ve yapıtı oluşturan karışım içinde zorunlu olan numaralarda ve şarlatanlıkta, ne ölçüde içgüdü ve dürüstlük bulunduğu anlatılır mı? Ona, bütün paçavralar, boyalar, makaralar, zincirler, pişmanlıklar, karalanan denemeler, kısaca, sanatın kutsal tapınağını oluşturan korkunçluklar açıklanır mı?
Kaldı ki, bugünlerdeki havam bu değil. Ne kanıtlamak, ne şaşırtmak, ne eğlendirmek, ne de inandırmak istiyorum. Sinirliyim, keyifsizim. Mutlak bir dinlenme ve sürekli bir gece arzu ediyorum. Şarabın ve afyonun verdiği hazların savunucusu olmama karşın, yeryüzünde bilinmeyen ve göksel eczacıların bile bana veremeyecekleri, ne canlılığı, ne ölümü, ne uyarıyı, ne de hiçliği içeren bir içkiye susuyorum. Hiçbir şey bilmemek, hiçbir şey öğretmemek, hiçbir şey istememek, hiçbir şey hissetmemek, uyumak ve yine uyumak, bugünkü biricik dileğim bu. Şerefsiz ve iğrenç, ama içten bir dilek.
Hamiş: Bir şeyler yapıyorum, yazıp çiziyorum. Ama biliyor musunuz, bu dilek, zaman zaman, benim de dileğim oluyor. (G. T.)
(*Yukarıdaki satırları, Baudelaire, o çok ünlü kitabı Les fleurs du mal için, önsöz olarak kaleme almıştı. Ama sonra vazgeçti, kullanmadı. Başlık tarafımdan konulmuştur.)