İnsanın bilinçli bir çaba ile refah seviyesini yükseltebileceği gerçeğinden daha cesaretlendirici bir şey bilmiyorum.
“Başarının sırrı… uyanık olmaktır” diye yazıyordu Jackson Pallock’un babası, genç oğluna yazdığı 1926 tarihli mektubunda. Ancak kelimenin tam anlamıyla performans dünyası nedeniyle kendimizden geçmiş bir şekilde, otomatik olarak uyurgezer olduğumuz bu dünyada nasıl ayakta kalabilir, nasıl uyanık olmayı başarabiliriz ki? (Gerçekten bulutların ortaya çıkmasıyla var olan günlük mucizeye artık hayranlık beslemiyorsak, ya da şehrin kaldırımlarında büyüyen kır çiçeklerine, bu durumda ne kadar uyanık sayılabiliriz ki?) Uyanık olma durumu – hayatın büsbütün bir parçası iken, aynı zamanda bizimle var olur – tıpkı geceleri rüyalara kaçışımız kadar gizemli bir hal ve sıklıkla tarif edilemezdir.
Bu fikirleri, Henry David Thoreau (Temmuz 12, 1817–Mayıs 6, 1862) Nerede ve Ne İçin Yaşadım adlı kitabının güzel bir bölümünde ortaya koyuyor. Ayrıca bu kitap bize Seneca’nın Hayatın Kısalığı adlı zaruri kitabını sağlayan Penguin Great Ideas serisinden çıkmış, zamanın ötesinde bir hazine niteliğinde.
Thoreau – Yürüyüşün ruhsal getirileri, günlük tutmanın yaratıcı faydaları, başarının en iyi tanımı gibi konular üzerine derin ve şahane bir bilgeliğe sahip olan bu adam – bilinçli yaratıcılık yeteneğinden övgüyle söz ediyor:
Günün en unutulmaz zamanı, sabah uyanma vaktidir. Üzerimizde az ya da çok bir ağırlık vardır ve bir saat sonra gündüzün ve gecenin geri kalanı boyunca uyuyan bazı parçalarımız uyanmaya başlar. Dehamız tarafından uyandırılmayıp bir uşağın mekanik dürtmesiyle uyanmışsak ve bu nedenle rüyadan uyanmamızla daha iyi bir hayata erişme arzusu için toparlanan gücümüz ve içimizde yeşeren tutku yerine yalnızca fabrika seslerini ve havada dağılan hoş kokuları duyumsuyorsak, o günden çok az şey beklenmelidir – eğer ki buna bir gün denilebilirse ve gece karanlığının meyvesi güzel bir tada sahip olsa da, ışıkla gelen güzelliğe eriştiğini kanıtlayamaz.
Bundan bir on yıl sonra “Performans ve iş gücü miti” üzerine düşüncelerini toparladığı bülteninde bir fikri şöyle yineler:
Milyonlarca insan fiziksel işgücü için daima yeterince uyanıktır; ancak milyonda bir kişi etkili entelektüel gayretler için ve yüz milyonda bir kişi, şiirsel ya da ulu bir hayat için yeterince uyanıktır. Uyanık olmak capcanlı olmaktır. Daha önce hayatımda tam anlamıyla uyanık bir kimse ile karşılaşmadım. Hem onun suratına nasıl bakabilirdim ki?
Bizler, mekanik yardımlar aracılığıyla değil, bizi en sesli uykularımızda dahi terk etmeyecek şafağın sonsuz beklentisi içinde tekrar uyanmayı ve uyanık kalmayı öğrenmeliyiz. İnsanın bilinçli bir çaba ile refah seviyesini yükseltebileceği gerçeğinden daha cesaretlendirici bir şey bilmiyorum.
Maria Popova
Çev: Hande Karataş