Üniversite terk bir insanın cennetleri yeniden düzenleyişi ve evrendeki yerimizi algılayışımızı sonsuza dek değiştirişi.
1564 yılında, Galileo Galilei saatsiz, teleskopsuz, mikroskopsuz bir dünyaya doğdu – evrenin merkezi olduğuna, güneşin, ayın ve yıldızların etrafında döndüğüne inanılan bir dünyaya. Yetmiş yedi yıl sonraki ölümüne kadar, fikirleri insan tarihinin en önemli bilimsel devriminin tohumlarını serpti. Kötü tanınan, Dünyanın evrenin merkezi olmadığını göstererek dine aykırı olan ve neredeyse idamına sebep olan gök bilimsel keşiflerinin yanında, Galileo modern zaman ölçümünü ve mikroskobu icat etmiş, Shakespeare’e ilham vermiş ve hatta kültür evrimini anlamak için mecazi bir model sunmuştur.
“Ben, Galileo” kitabında yazar ve ressam Bonnie Christensen, büyük İtalyan gök bilimci, fizikçi, mühendis ve filozofun hayatını anlatarak hem en iyi resimli biyografilere hem de bilim odaklı çocuk kitaplarına bir ekleme yapıyor.
Büyük ihtimalle Ralph Steadman’in “Ben, Leonardo“‘sundan etkilenerek yazılan hikaye, Galileo’nun anlattığı bir otobiyografi şeklinde. Christensen’ın güzel çizimleri Galileo’nun döneminin estetik anlayışına uyarak, Avrupa katedrallerinin vitraylarıyla eski ustaların sanat tarzlarını birleştiriyor.
Galileo’yla inanca aykırı keşifleri yüzünden Engizisyon tarafından hayat boyu ev hapsine mahkum edilmiş kör ve yaşlı bir adamken tanışıyor, ve onunla beraber zamanda yolculuk yapıyoruz.
Çocukluğunda, babasının müzik ve matematiği birleştiren teorileri genç çocuğa gelenekleri sorgulamaya iten bir dünya bakışı kazandırmış: on bir yaşında, resmi eğitim için bir manastıra gönderilmiş ve bir keşiş olmaya karar vermesi babasının onu oradan alarak tıbbi okula göndermesine sebep olmuştu; ergenlik döneminde, derecesini almadan tıbbi okulu bırakmıştı.
Ergenliğinin geri kalanında, Galileo evde çalıştırılmış ve birçok şeyi babasıyla deneyler yaparak kendisi öğrenmişti -bir telin uzunluğu, gerginliği ve kalınlığını değiştirerek değişik sesler elde etmek gibi…
Ancak doymak bilmeyen bilimsel merakının bir bedeli vardı – yirmi beş yaşına geldiğinde, Galileo çoktan gelenekten uzaklaşması sebebiyle pek de tutulmuyordu. Akranlarının giydiği profesyonel cübbeleri giymiyor, Aristotle’in kutsal fizik kurallarına meydan okuyordu.
Ünlü Yunan filozof Aristotle, ağır bir nesnenin hafif bir nesneden daha hızlı yere düşeceğini iddia etmişti. Ben buna katılmadım. Düşüncemi ispatlamak için, farklı ağırlıklardaki iki gülleyi eğimli kuleden bıraktım. Tahmin ettiğim gibi, tamamen aynı hızla düştüler. Ancak toplum, bilimsel kanıtın karşısında bile ikna olmamıştı. Pisa Üniversitesinde eğitim vermeye devam etmek için çağırılmadım.
Ama Galileo yılmadı, ve antik bilim ve dinin dogmalarına meydan okumaya devam etti. Özgün sarkaç anlayışı modern zaman ölçümünün ilk kıvılcımlarıydı ve ünlü teleskop gözlemleriyle etrafında dönülenin Dünya değil Güneş olduğunu kanıtladı.
Keşfinin ne kadar radikal ve tehlikeli olduğunun farkında olan Galileo, yedi yıl boyunce sessiz kaldı ve bu sürede merakını başka yerlere çevirip mikroskobu icat etti.
En sonunda bulduklarını yayımladığında, gerçekten Engizisyonun hışmına uğradı ve Arcetri tepelerindeki evinde hapsedildi, ve daha sonra burada evrenin gerçeklerini görmüş bir kör adam olarak öldü. Fikirleri yepyeni bir bilim ve kültür dönemi başlattı ve evrenle ilişkimizi tamamen değiştirdi.
Devamında Avusturyalı sanatçı Lisbeth Zwerger’in Grimm Masalları çizimlerini ve Danimarka’lı çiftin klasik, resimli cinsellik rehberi olan Aşkın ABZ’sini inceleyebilirsiniz.
Görüşmek üzere.
Brain Pickings by Maria Popova
Çeviren: tabutmag