Bazen düşünmek kötü bir fikirdir. Ian Leslie, “düşünmeme üzerine” Dylan, Djokovic ve akademik çalışmalar hakkında yazdı.
2011 senesinin ABD açık turnuvası yarı finalinin beşinci setiydi. Tenis için dört müthiş saatin ardından Roger Federer‘in genç rakibi Novak Djokovic karşısında bir sayıya daha ihtiyacı vardı. Federer servise hazırlandığında kalabalık büyük bir beklentiyle çığlıklar attı. Diğer taraftaysa Djokovic yazgısını kabullenmiş gibi kafa sallıyordu.
Federer servisi Djokovic‘in sağına doğru sert bir şekilde gönderdi. Birkaç saniye sonra kendini sahanın ortasında anlam veremediği bir çıkmazda bulmuştu. Djokovic servisi ölümcül bir keskinlikle Federer‘in ulaşamayacağı yere doğru karşılamıştı. Djokovic‘in vuruştan sonraki umursamazlığı kalabalığı heyecanlandırmıştı. John McEnroe bu vuruşu “tüm zamanların en iyilerinden biri” olarak tanımlamıştı.
Djokovic seti, maçı ve turnuvayı kazandı. Basın toplantısında Federer kızgınlığını bastırmaya çalıştı. Şanslı bir vuruş yüzünden kaybettiğini düşündüğünü söylemek kendisi açısından zordu. Bazı oyuncular böyle yapar, ve devam etti: “Üçüncü sette 5-2 geriye düştüğümde vuruşlarımı sert bir şekilde geri iletmeye başladı. Maç sayısında nasıl böyle bir şut çıkarabilirsin ki?”
Aynı soru Djokovic‘e sorulduğunda gülümsedi ve “evet, maç sayısında bunu yapmayı düşünmüştüm, işe yaramış gibi görünüyor” dedi.
Federer o turnuvadan önceki iki senede, (Grand Slam‘lerde) mental ve fiziksel problemler nedeniyle başarısız olmuştu. Spor literatüründe buna tıkanma deniyor. Uzmanlara göre çok düşünmekten kaynaklanan bir problem bu. Bir futbolcu penaltı kaçırıyor yahut bir golfçü deliği ıskalayabiliyor çünkü yaptığı işi çok fazla önemsiyor. Bu fazla önemsemenin yahut düşünmenin sonucunda da yeteri kadar fiziksel efor sarf edilemiyor. Belki de Federer maç sonunda rakibinin tüm zamanların en zor bulunan ama en iyi olan metodunu gördüğünde üzüldü: düşünmemek.
Düşünmemek kendinizi ve hayatı dengelemek maksadıyla yıllar içinde öğrenilen bir kabiliyettir. Gücü ise yalnızca sporcuları etkilemez, aktörler ve müzisyenler tarafından en iyi işlerinin düşünmemek üzerine kurgulu bir nevi trans halinde ortaya çıktığını söylerler. Çok fazla düşünmek yalnız fiziksel performansınızı değil, ruh sağlığınızı da bozar. Bob Dylan, gençliğindeki üstünden ikinci defa geçmeden şarkı yazma kabiliyetini hasretle anarken “Like a Rolling Stone” şarkısıyla ilgili olarak şunu söyler: “kusmak gibi bir şeydi, tam 20 sayfa tuttu”. Şarkı, tüm zamanların en iyisi olarak oylanana kadar da durmadı.
Bu prensibi hepimizin kabullenmesinde az da olsa dramatik ögeler vardır. İnsan psikolojisinin yapısal paradokslarından biridir bu: düşünmek bizi daha kötü hale getirir. Düşüncelerimizi sürekli gözden geçirirsek hayata karşı dayanma gücümüzü yitiririz ve iç sesimizin gevezeliği algılarımızı köreltir. Alışveriş alışkanlıkları üzerine yapılan bir çalışma göstermiştir ki, bir reçel markası hakkında pek bilgisi olmayan insanlar daha iyi seçimler yapmaktadır. Fakat içindekiler hakkında detaylı bilgiler edindiklerinde tercihlerini değiştirip o markadan hoşlanmadıklarını belirtmişlerdir.
Eğer bir fare bir labirente konulduğunda bulması istenen yiyecek %60 oranında solunda ve %40 sağındaysa daha sonraki deneylerde fare sürekli sol tarafa doğru yönelir, çünkü bu yöntem %60 oranında başarı getirmiştir kendisine. Küçük çocuklar da aynı stratejiyi izler. Yale öğrencileri bu davranışın altında yatan nedenleri araştırmak için bir oyun oynadıklarında hem fareler hem de çocuklardan beter çıktılar. Kabul etmeliyiz ki, bu öğrenciler birçoğumuzdan daha zekiler.
İçsesimizi dinlediğimizde baskılanmış görüşümüzle tıkanma yaşarız. Psikolog Gerd Gigerenzer, alışkanlıklarımızın temelinde başparmak kuralı yahut sezgilerimizin yattığını söyler. Robotun topu algılayıp yakalaması için programlanırsa, bu eylemi harekete geçirebilmek ve topun hareketlerini hesaplaması için bir düzine karışık diferansiyel eşitlikle uğraşılması gerekir. Oysa beyzbol oyuncuları bu işlemi çok basit hareketlerle yerine getirirler: koş ve topu yakalamak için gözünle doğru açıyı hesap et.
Bu karmaşık dünyada iyi seçimler yapmak için Gigerenzer‘in önerisi bilgileri dikkate almama yeteneğimizi kullanmak. Kendisi sıradan insanların uzmanlardan daha başarılı hisse senedi aldığını bulmuştur. Bu insanlar hisleriyle hareket ederken şirketlerin hareketlerine ve bunlar hakkında duyduklarına dayanarak gelecek tahminlerinde başarı ve para elde etmişlerdir.
New York’taki Columbia Business School’un deneyinde sıradan insanlara politikadan spora, hava durumundan American Idol yarışmasını kimin kazanacağına dek birçok soru sorulmuştur. Nihayetinde hislerine güvenenlerin, bilgileriyle hareket edenlere kıyasla daha başarılı olmuşlardır. Yine de doğru tahminleri yürütenlerin de konu hakkında öncül bilgileri vardı.
Son nokta çok önemli. Düşünmemek cehaletle aynı şey değildir: bir konu hakkında bilgin yoksa o konuda düşünmemezlik edemezsin. Djokovic o muhteşem vuruşunu yaparken düşünmedi, çünkü zaten hem antrenmanlarda hem de maçlarda o vuruşun binlerce versiyonunu denemişti; Dylan‘ın şarkı sözleri halk şarkılarından, Fransız şiirlerinden ve Amerikan efsanelerinden altyapısını almıştı. Aklın bu bilinçdışı hali, sporcular ve büyük sanatçılara ilhamın yağmur ormanlarındaki yağış gibi yağmasına neden olmuştur.
Bahsimizi biraz daha genişletirsek, fazlaca düşünmek ciddi bir problemdir. Kriketçi ve Şans adlı kitabın yazarı Ed Smith, kaldırımda yürüme analojisini kullanır: yeterince kolaydır bu iş fakat sokaktaki yüzlerce adımı ve her adımın bir deneme olduğunu düşündüğümüzde ne olacak? Yüksek performans gösterilmesi gereken alanlarda tecrübeli ve en başarılı sanatçılar bile hata yapmaya meyillidir, çünkü onlardan beklenti gerçekten çok fazladır. La Scala‘ya çıkan bir opera sanatçısı tekniğini nasıl geliştireceğini değil, onu nasıl sahneleyeceğini düşünür. Federer bugün bir maç sayısı almaya çalışırken, itibarını uçurumun kenarından kurtarmaya çalıştığını hissedebiliyorsunuz.
Stanford Profesörü Claude Steele, akademik sınavlarda endişenin performans üzerindeki etkisini araştırıyor. Beyaz ve Siyah öğrencileri bir sınıfa toplayıp onlara entelektüel kabiliyetlerini ölçeceğini söylemiş. Siyah öğrenciler, beyazlardan daha kötü bir sınav geçirmiştir. Steele grupları ayırıp aynı sınavı uygulamış ve bunun sadece bir hazırlık testi olduğunu söylemiştir. İlk sınavdaki uçurum şaşırtıcı şekilde kapanmıştır. “Hedefe ulaşma” eğitimimizde karmaşaya neden oluyor ama belki de parlak siyah öğrenciler etnik gruplarını temsil etmenin stresine girip fazla detaylı düşünmekten başarısız olmuşlardır.
Düşünmemeyi nasıl öğrenebilirsiniz? Dylan yaratıcı ilhamının kişisel analizinin korumasına ihtiyacı olduğunu söylüyor: “yaşlandığında, daha zeki olduğunda ve bu seni engellemeye başladığında… beynini daha fazla düşünmemesi için programla.” Flann O’Brien yazılarında “hesaplanmış aptallıkları” yapmamızı tavsiye eder. Fazla düşünmenin tek çaresi eğlenmek gibi görünüyor. Bazı şeyler hem başarı hem de analiz gerektiriyor. Tecrübeli sporcu ve sanatçılar tıkanmayı yaşadıklarında, çıkış olarak ne yapmayı seviyorlarsa ilk sıraya onu koyarlar. Bu yaptıklarını düşünmek gereksiz olacağı için asıl işlerinin stresinden kurtulurlar.
Bireysel etki çağında yaşıyoruz, işimizdeki her detayı gözden geçiriyoruz, yaşamlarımızı küçük yorumlarla internette anlatıyoruz, kendimizi mutlu edecek makaleler okuyoruz. Bunların çoğu zaman harcamaya değen şeyler, fakat düşünmeyi bir kenara koymamız gerekiyor. Djokovic‘in geri dönüşü hayatı boyunca gösterdiği eforun zirvesi ve umarsızca bunu sergilemesiydi. İşe yaramış gibi görünüyor.
1843magazine by Ian Leslie
Çeviren: tabutmag