Keyfim Şöyle Böyle, Dünya Sineması’na benzersiz eserler bırakan yönetmen Krzystof Kieslowski hakkında bir belgesel. Bu ilgi çekici filmde hem yönetmenin kendisi hem de yakın çalışma arkadaşlarının izlenimlerine ve anılarına yer veriliyor. Sonuçta ortaya Kieslowski’nin etkileyici bir portresi çıkıyor.
Kieslowski’yi anlatan bir belgesel var: Krzysztof Kieslowski: I’m So-So…
Kırmızı’yı çekip sakin bir hayat sürmek için inzivaya çekildiği günlerde yapılmış, Mayıs 1995’te. Kieslowski’nin ölümünden bir yıl evvel.
Belgeseli çekenler Kieslowski’nin filmlerinde de çalışan kişiler.
Sinemayı bıraktıktan sonraki günlerinde Kieslowski’yle buluşup ekseriyetle filmleri, yaşamöyküsü üzerine söyleşiler yapıyorlar. Günlük yaşamına, o gece gördüğü rüyaya dek uzanıyor konuşmalar. Bir ara söz yurt dışında geçirdiği günlere geliyor. Kieslowski, “Dışarıda asla mutlu değilim, daima eve dönmek istiyorum.” diyor.
Amerika’dan neden hoşlanmadığı sorulduğundaysa verdiği yanıt şöyle: “Amerika hakkında sevmediğim şey, yüksek derecede kişisel tatminle karışık boş laf peşinde koşulması. Amerikalı menajerime nasılsın desem, bana ‘Son derece iyiyim.’ diye yanıt verir. ‘Okey’ ya da ‘İyi’ değil. ‘Son derece iyi’ olmalıdır. Ben ‘Son derece iyi’ değilim. Ben hiç de ‘İyi’ değilim. İngilizce bir deyiş kullanmak gerekirse ‘I’m so-so’”
Filmde beni asıl etkileyense başka birşey: Kieslowski’nin bakışları. Nasıl tarif edilir bilemiyorum. Sinema yaşamının -belki de bütün bir yaşamının- sonuna gelmiş olduğunu farkeden bir büyük yönetmenin göz kapaklarının içine kaçıvermiş melankolik bakışları. Bir şeyleri sonsuza dek kaybetmiş olmanın farkına varmış bakışlar. “Ben kim miyim? Emekli bir yönetmen. Gerçek artık bu.” diyor bir yerde.
Ellerini yanaklarında gezdirip, çenesine bitiştiriyor. Parlayan gözleri kederli. Filmlerindeki meselelere içtenlikle inanan bir adamın kederi.
Nesimi Yetik, 15 Ağustos