Geçen 200 senede, Amerika’dan ve Afrika Diasporasından tanınmış çok sayıda siyahi besteci, Batı klasik gelenekleri tarafından fark edilmek uğruna büyük savaşlar verdi. Bunun en erken örneği Chevalier de Saint-Georges (1745-1799). Guadölup‘da doğan ve çiftlik sahibi zengin bir babayla köle bir annenin erkek çocuğu olan Saint-Georges, genç yaşta Fransa’ya getirildi. Başarılı bir çiftçi, Marie Antoinette‘nin keman öğretmeni ve cumhuriyet ordusunda albay olan Saint Georges, olağanüstü müzikal yeteneği sayesinde “le Mozart noir” (Siyah Mozart) olarak adlandırılmaya başlamıştı. Kendisi oldukça üretken bir besteciydi. (çok sayıda operaya, 15 konçertoya, senfoniye ve daha çok sayıda kendi adını taşıyan esere imza atmıştır)
Samuel Coleridge-Taylor (1875-1912) Croydon’da dünyaya gelmiş ve beyaz İngiliz bir anne ile Sierra Leone’dan Krio bir adamın oğluydu. Kraliyet Müzik Kolejinde bir keman öğrencisi olan Taylor, Charles Villiers Stanford tarafından eğitim görmüştü ve Edward Elgar‘ın onu 1896 yılında Üç Koro Festivaline yönlendirmesinin ardından çok kısa zamanda besteci olarak ün kazanmıştı. 37 yaşında, zatürreden hayatını kaybetmeden evvel tam üç kez Amerika’yı turlamış ve Beyaz Saray’da Theodore Roosevelt’e konser vermişti.
Alex Ross‘un modern klasik müzik çalışmasında da belirttiği gibi 20. Yy dolaylarında Afrikalı Amerikanların besteleri acı verici öykülerle doluydu.
Harry Lawrence Freeman (1869-1954) Harlem Büyük Negro Operası’nı kurdu, ancak Siyah Wagner Operaları nadiren sahneye konulabildi.
Maurice Arnold Strothotte (1865-1937) Berlin’de eğitim gördü ve Dvorák tarafından epey övgü almış bir opera ve bir senfoni besteledi, ancak bu eserleri çok fazla sahnelenmedi ve en sonunda müzikal haritadan ismi tamamen silindi. Bundan sonra keman dersleri vererek hayatını sürdürdü.
Tıpkı Strothotte gibi Will Marion Cook (1869-1944) de Berlin’de eğitim gördü ve Dvorák‘ın övgülerine mazhar oldu. Broadway gösterileri ile kesik tempolu caz müziği etkisinde olan şarkılarıyla tanındı ve sevildi. Ancak “dümdüz, diğer müziklerden bağımsız besteler” yapmak onun için neredeyse imkansızdı.
Bu bestecilerden en acı dolu hayat öyküsüne sahip olan Scott Joplin‘di. (1867-1917) Texas’tan eski bir kölenin oğlu olarak, yanında piyanosuyla güney eyaletlerini geziniyor ve müziğini icra ediyordu. Ufak çapta besteleri bir süre sonra ulusal bir hissiyat haline gelmeyi başardıysa da, orkestra bestecisi olarak bir türlü kabul görmemiş, ciddiye alınmamıştı. Opera bestesi Treemonisha göz ardı edilmişti. Frengiden mahvolan beyni onu en sonunda delirtmiş ve 1917 yılında gözlerini sonsuza dek yummuştu.
Diğer siyah bestecilerin neyse ki daha mutlu sonları oldu. 150 esere imza atan ve Edgard Varèse tarafından eğitim görmüş William Grant Still (1895-1978) Amerika Büyük Orkestrasına (New Orleans Filarmonik) şeflik eden; Hollywood için beste yapan ilk siyah Amerikalıydı ve eserleri dünya çapında ünlü orkestralar tarafından sahneye konuldu.
Florence B Price (1887-1953) eserleri büyük bir orkestra – Chicago Senfoni Orkestrası tarafından sahnelenen siyah Amerikalı ilk kadındı. Kendi dönemindeki başarılarına rağmen, bugün eserleri nadiren çalınmaktadır.
Ve George Walker. 1922’de doğan ve bugün hala aramızda olan besteci eserleri için (Leylaklar, 1996) Pulitzer ile ödüllendirilmiş ilk siyah Amerikalıdır.