İlgi alanlarınızı ego duvarları bitinceye kadar ve evrensel bir yaşam elde edene kadar genişletin ve kişisel olmayan bir hale getirin.
“Tekrar âşık olabilirsen,” diye yazar Henry Miller, seksen yaşına kadar iyi yaşadığını düşünürken, “unutabilirsen, somurtkan, acı dolu ve alaycı olmaktan uzak durursan, iyi bir hayatın içindesin demektir.”
Büyük İngiliz filozof, matematikçi, tarihçi ve Nobel ödüllü Bertrand Russell aynı soruyu “Nasıl Büyüyoruz” başlıklı harika bir makalede açıklamaya çalışmıştır.
Russell, kişisel egonun çözülmesini daha büyük bir şey haline getiren tatmin edici bir yaşamı hayatının merkezine yerleştirir. Varoluşsal metaforlara dayanarak, şunları söylüyor:
İlgi alanlarınızı yavaş yavaş genişletin ve kişiselleştirmeyin, ego duvarları bitinceye ve yaşamınız evrensel bir yaşam haline gelene kadar. Bireysel bir insanın varlığı, bir nehir gibi olmalı; ilk başta küçük ama daha sonra kayaların üzerinden ve şelalelerin içine doğru tutkuyla koşan. Nehir yavaş yavaş büyür, sular sessizce akar ve sonunda gözle görülür bir kırılma olmadan denizle buluşur.
Filozof Emily Levine’nin kendi ölümüyle yüzleşmek konusundaki düşünceleriyle Russell, modern yaşamın örgütleyici ilkesi olarak ortak ölüm yaratan Darwin ve Freud’un mirasını temel alır:
Yaşlılıkta hayatını bu şekilde görebilen bir adam, umursadığı şeyler sonrasında da var olmaya devam edeceğinden ölüm korkusu yaşamaz. Canlılığının azalmasıyla birlikte, yorgunluk artarsa, dinlenme düşüncesi olacaktır. Hala ölmeyi, başkalarının artık benim yapamayacağım şeyi yapabileceğini ve mümkün olan bu fikirden memnun kalacağını biliyorum.
Brainpickings
Çeviren: tabutmag.com