İki anlamlı ve koşullu terimler içeren akıl yürütmelerin, sorular sorarak tasım elde etme yönteminin ve genel anlamıyla bu türden akıl yürütmelerin hayatta üstlendiğimiz görevlerle ilişkili olduğundan birçok kimse habersizdir. Her ne sorunla karşı karşıya olursak olalım, iyi ve bilge bir insanın bu sorun karşısında ne tür bir yol izleyip nasıl davranacağını kendimize sorarız. Birçok kimse ise; bir sorun karşısında ancak bilge kimselerin bir çare aramayacağını ve soru sorup cevaplama yoluyla ulaşılabilecek herhangi bir sonuç ya da çözümün kaygısını hissetmeyeceğini söyler. Fakat eğer bunlardan birine veya birkaçına izin vermezlerse, bu sorunlar üzerine biraz olsun kafa yormaları gerektiğini itiraf etmiş olurlar.
Akıl yürütme eyleminin son amacı nedir? Hakikati ortaya koymak, yanlışı ortadan kaldırmak ve belirsiz durumlarda yargıyı askıya almak. Yalnızca bunu öğrenmiş olmak yeterli midir?
“Evet, yeterlidir.” diyor kimileri.
Bir kimsenin sahte sikkeyle aldatılmaktan korunabilmesi için, kendisine, daima hakiki sikke alması gerektiğinin söylenmesi yeterli olur mu?
“Hayır, yeterli olmaz.”
Öyleyse buna ne eklemek gerekir? Neden hakiki ve sahte parayı tanıma ve onları birbirinden ayırma yeteneğinden başka bir şey eklensin? Sonuç olarak, akıl yürütmeye göre bu söylenenler yeterli değil; aksine o adam aynı zamanda hakikati, yanlışı ve belirsiz olanı ve onları birbirinden ayırmayı da bilmek zorunda değil mi?
“Evet, bu doğru.”
Bunların yanısıra, akıl yürütmede amaçlanan şey nedir? Bir eylemde bulunurken onun ne sonuçlar getireceğini de bilip kabullenmek. Pekâlâ, bu durumda yalnızca bu son söylediğimizi bilmek yeterli midir? Hayır, değil; bir kimse, neyin başka şeylere nasıl neden olduğunu ve bir şeyin ardından başka bir şeyin meydana gelmesi için hangi şartların zorunlu olduğunu da iyi bilmeli. Demek ki bir tartışmada haklı çıkmak isteyen bir adamın, sırf kendi düşüncelerinden her birini kanıtlamak için değil aynı zamanda bir kanıt ortaya koyan diğer kimselerin akıl yürütmelerini de anlamak için ve bir şeyi kanıtlamadığı hâlde kanıtlıyor gibi görünmeye çalışan sofistlerin* oyununa gelmemek için de bu yeteneği edinmesi zorunlu değil midir? Böylelikle, bizim konuşmamızda da, çıkarımsal akıl yürütmeler, mantık yöntemleri ve alıştırmalarla ilgili zorunlu bir bilgi kendisini göstermiş oldu.
Bununla birlikte, bazı durumlar var ki önermesi sağlıklı ve çıkarımı şu veya bu şekilde olan tasımları kabul ediyoruz: yanlış olmasına rağmen yine de çıkarım olduğu için. Bu durumda ne yapmamız gerekir? Yanlışlığı kabul mü etmeli? Bu nasıl olanaklı? “Önermelerde yanlışlık var” mı demeli? Hayır, buna da olanak yok. “Bu, doğruluğu kabul edilmiş önermelerden hareket etmiyor.” mu demeli? Bunu da söyleyemiyoruz. Bu durumda ne yapılabilir? Borç batağına saplanmış bir adam için yeni bir borcun altına girmek kurtuluş değilse —çünkü borç yine ödenmiş olmuyor— kabul edilmiş önermelerden çıkarılan bir sonucun doğruluğunu kabul etmek de bizi mutlak doğruya götürmez. Gerçekten de önermeler kabul edildikçe varılan bir sonucu doğru kabul etmek anlamsızdır ve tam olarak neyin doğru kabul edildiğini sorgulamak gerekir. Eğer önermeler ilk kabul ettiğimiz biçimlerini değiştirecek olursa, hem doğru kabul etmiş olduğumuz hem de yanlış kabul etmiş olduğumuz sonuçlardan vazgeçmek zorunda kalırız. Çünkü elde ettiğimiz çıkarımlar artık tutarlı değildir. Yapmamız gereken, soru-cevap yöntemiyle, mantıksal tasımla veya başka herhangi bir yolla elde ettiğimiz bu önermeleri, varsayımları ve sonuçları bir an önce yeniden gözden geçirmektir. Neden bunu yapmalıyız? Üzerinde çalıştığımız konuya ilişkin yanlış, rastlantısal veya düzensiz bilgiler elde etmiş olmamak için.
Aynı kural koşullu akıl yürütıne biçimleri için de geçerlidir. Çünkü belli varsayımları akıl yürütmelere dâhil ederken doğru olduklarını kabul etmek durumunda kalabiliriz. Bu durumda, önerilen her varsayımı doğru mu kabul etmemiz gerekiyor? Eğer hepsini kabul etmemiz şart değilse, hangilerini kabul etmeliyiz? Bir kişinin, bir varsayımı kabul etmesi durumunda, bunun her zaman doğru olduğunu da kabul etmesi zorunlu mudur? Değilse, bazı zamanlarda onun doğruluğundan vazgeçmesi, farklı sonuçları kabul etmesi ve çelişkileri görmezden gelmesi mi gerekir? Evet; fakat o kimsenin şunu söylediğini düşünün: “Eğer belli bir varsayımı kabul ederseniz, size bir de bu olasılığın hiç olmadığı durumu göstereceğim.” Bilgi sahibi kimseler böyle bir adamla tartışmaya girmeyi reddetmeli ve ondan uzak durmalıysa, bilgi sahibi olmayan kişiler ondan korunmak ve mantık hilelerine aldanmamak için ne yapmalıdır? Ona karşı hangi tartışma yöntemlerini kullanmalıdır? Bu adamla tartışmaya girip görüşlerindeki bayalığı ve dikkatsizliği gözardı mı etmelidir? Eğer gerçekten de böyle bayağı ve dikkatsiz kanıları varsa, o adamı ikna edip bir doğruya nasıl inandırmalı? Bu yeteneklere sahip olmaksızın, güçlü ve dayanıklı bir iddia sahibi olunabilir mi? Bırakın tartışmaya girsinler; böylece akıl sahibi insanların gözünde bütün bu tartışmaların gereksiz ve mantıktan uzak, verimsiz tartışmalar olduğunu göstersinler.
Neden yine de tembel, kayıtsız ve durgunuz? Neden çaba göstermemek için bahaneler üretiyor ve kendi acınası durumumuzu görmezden geliyoruz?
“Bu konularda hataya düşsem babaını öldürmüş olmayacağım ya?”
Ey küçük adam, baban bu konuların neresinde duruyor ki onu öldürebilesin? Ne yaptın ki soru sorasın? Bu konu içinde üstlenmek zorunda kalacağın tek hata, bu konu içinde yapmış olduğun hatadır. Bu söylediğimi, Roufos beni mantıksal tasımla ilgili bir konuyu savsaklamak ve üzerine gitmemekle suçladığı zaman çok iyi anlamıştım. “Her neyse, bu yaptığım, Kapitol’ü yakmakla aynı şey değil.” dedim ona. Bana şu karşılığı verdi: “Ey köle, burada savsakladığın şey Kapitol’dür.” Kapitol’ü ateşe vermekten yahut babanızı öldürmekten başka hiçbir hata yok mu? Görünüşleri kayıtsız, ahmakça ve gelişigüzel kullanmak; akıl yürütmeleri, kanıtlamaları ya da sofizmleri anlamaktan aciz kalmak; kısacası soruda ve cevapta kendi yeriyle örtüşen ve çelişen şeyleri görememek; bunların hiçbiri hata değil mi?
s.40—43
Epiktetos
Söylevler
Türkçesi: Birdal Akar
Divan Kitap, 2013