Büyücünün elindeki porsuk ağacından asa, donuk ve alçalan karanlıkta gümüşi bir ışıkla parlıyordu. Arren’in gözüne, başka hafif bir parıltı daha takıldı: Elinde tuttuğu çıplak kılıcın keskin yerinde beliren bir ışık pırıltısı. Ejderhanın davranışı ve ölümü bağlama büyüsünü bozmuş olduğu için, daha orada, Selidor kumsalındayken kılıcını çekmişti. Ve burada, topu topu bir gölge olsa da yaşayan

Carl Gustav Jung: Geçmişe bakış

Bana hikmet sahibi ya da bilge denmesini kabul edemem. Birisi bir ırmaktan bir avuç su çıkardı. Bunun ne anlamı var? Ben o ırmak değilim, ırmaktayım ve hiçbir şey yapmıyorum. Başka insanlar da orada ve çoğu onunla bir şeyler yapmak zorunda olduklarını hissediyorlar. Bense hiçbir şey yapmıyorum. Kuru dalların üzerinde güller açtırmam gereken kişi olduğumu hiç
Proust insanları iyileştirme sanatının çok ciddiye alındığı bir ailede dünyaya geldi. Babası doktordu ve tipik ondokuzuncu yüzyıl fizyonomisine sahip, yapılı, sakallı bir adamdı. Otoriter bir görünüşü, karşısındaki insanın kendini ödlek gibi hissetmesine yol açan delici bakışları vardı. Ahlaki üstünlüğü bedeninden taşıyor gibiydi; bu yalnızca tıbbı meslek edinmiş kişilere özgü bir şeydi, hafif öksürükten ya da
Yalnız olmak iyidir, yalnızlık zordur çünkü, bir şeyin zorluğu da onu yapmamız için artı bir neden oluşturur. (24) * * Hayatta yapılacak en iyi şey, herkesin her şeyi, yazgısını, geleceğini, bütün ufkunu ve dünyasını kendi içinde taşımasıdır. Ancak, kendi dünyasında varlığını sürdürmeye, kendi beni içinde yaşamaya elbet kolay katlanılamayacak anlar vardır; bazen insanın kendisine daha

Samuel Beckett, Proust (43—46)

Alışkanlığın ölümüne örnek diye çözümlenen o ilk Balbec ziyaretinde olduğu gibi, otele bu gelişinde de bitkin ve hastadır. Ama şimdi ejderha uysallaştırılmıştır ve mağarada bir odadır. Alışkanlık yeniden örgütlenmiş, yeni bir yapı kazanmıştır – Proust’un, “bir göz kapağının tersine çevrilmesinden daha uzun ve daha zor [bir süreç ki] çevremizin ürkütücü ruhuna bizim kendi tanıdık ruhumuzun

Hermann Hesse: Incipit Vita Nova

Yaşamımda, çoğunluk insanların yaşamındaki gibi, bir özel başkalaşım noktası, bir korku, karanlık, yalnızlaşmışlık yeri, bir görülmemiş körelme ve boşluk günü var; bugünün akşamında ise, gökyüzünde yeni yıldızlar, içimizde de yeni gözler doğuyor. O zamanlar, titreye titreye, gençlik dünyamın yıkıntıları arasında dolaşıp duruyordum, kırık düşünceler, kopuk, dağınık düşler üstünde; neye baksam, un-ufak oluyor, yaşamaz oluyordu. Yanımdan,
Hiçbir şeyim yok, bu da benimdir diyebileyim. Sevdiklerim ya uzakta, ya ölmüş, hiçbir ses bana artık onlardan haber getirmiyor. Yeryüzünde görecek işim kalmadı. Görevime vargücümle sarılmıştım; ben, o yüzden yıkıldım, ama dünya, bu yüzden hemen hiçbir şey kazanmadı. Şimdi adsız ve yapayalnız geri dönüyor, alabildiğine uzanan yurdumda ölüler ülkesini dolaşırmış gibi geziyorum. Biz Yunanlıları, ormanın
Kimse kendi derisinden dışarı çıkamaz. Ama kolayca bir yenisine girebilir, tüm bu tanzim ve tertip, giyim kuşam bunun içindir. Yeni ütülenmiş gömlek sabahleyin taze gün gibi uzanıyordur, yeni bir palto tahliye edilmiş mevkufun tüm geçmişini örter. Elbisesini seçebilmesi insanı hayvandan ayırır; ziynet ise elbiseden bile eskidir, bugüne dek, kendi temayüz ettiriciliğini elbiseye de aktarmıştır. Hele
Paris, 17 Şubat 1903 Çok Sayın Bay, Mektubunuz birkaç gün önce elime geçti ancak. Bana karşı beslediğiniz büyük ve sevindirici güven için teşekkür etmek isterim. Bundan fazla yapabileceğim pek bir şey yok sizin için. Dizelerinizin niteliğini enine boyuna ele almam olanaksız; çünkü bunları şu ya da bu biçimde eleştirmek gibi bir düşünce aklımın ucundan geçmez.

Proust’tan Arta Kalanlar

Aşağıdaki metin, Rebecca Comay’in October dergisinin 144. sayısında yer alan “Proust’s Remain’s” [1] başlıklı makalesidir. e-skop, Zeynep Baransel’in çevirisiyle bu makaleyi 4 ayrı bölümde yayınlamıştı. İlgililer, bir önceki kaynağa şuradan erişebilir. Proust, hafızasının çok zayıf olduğunu iddia eder ve her şeyi kayıt altında tutar. Mektupları (en az birkaç bin tane vardır) bedensel işlevlerinin detaylı dökümleriyle