Şu hakikati kendi hayatım bana öğretti: İnsanoğlu, insanoğlunun cehennemidir. Bizi öldürecek belki yüzlerce hastalık, yüzlerce vaziyet vardır. Fakat başkasının yerini hiçbiri alamaz. Benim nazariyem şudur ki, insanlar kainatın sahibi olmak üzere yaratıldıkları için, eşya onlara uymak tabiatındadır. Saatler de böyledir. Sahiplerinin mizaçlarındaki ağırlığa, canı tezliğe, evlilik hayatlarına ve siyasi akidelerine göre yürüyüşlerini ister istemez değiştirirler.

Bedri Rahmi Eyüboğlu, “Yaşadım”

Bir yanım tuz, Bir yanım şeker Tuzdan yanayım Bir yanım deniz Bir yanım toprak Denizden yanayım Bir yanım sen Bir yanım ben Senden yanayım Bedri Rahmi Eyüboğlu, “Yaşadım” Şiir ve Desenler, Ada Yayınları, 1977

Paul Valéry

“Elveda! dedi ölmekte olan adam, -önünde tuttukları aynaya. Bundan böyle görüşmeyeceğiz.” Paul Bowles – The Sheltering Sky üzerinden Paul Valèry

André Gide – Kalpazanlar (1925)

“Hiçbir zaman sandığım gibi değilim. Kendim sandığım varlık bile durmadan değişiyor, öyle ki, çoğu zaman, ben birleştirmesem, sabahki varlığım akşamki varlığımı tanımayacak. Hiçbir şey benim kadar farklı olamaz benden. Ancak bazı bazı, yalnızken görünür derinlik gözlerime. Ancak o zaman köklü bir sürekliliğe ulaşırım; ama o zaman da yaşamım ağırlaşıyormuş, duruyormuş, varlığım sona erecekmiş gibime gelir.

Googoosh – Lalaei

O, 1970’li yıllarda İran’ın en sevilen kadın şarkıcısıydı. Onlarca albüm çıkardı, 500’den fazla filmde oynadı. Ancak 29 yaşında ve kariyerinin zirvesindeyken, ülkesinde rejim değişti. İran’ın yeni yönetimi, önce şarkılarını yasakladı, sonra onu, “evlilik dışı bir ilişki sürdürdüğü” gerekçesiyle hapse attı. Dönemin tüm sanatçıları yurt dışına kaçtı. Fakat o, bütün yaşadıklarına rağmen ülkesinde kalmayı tercih etti.
“Herhangi bir otokrat rejiminde, gücün sahibi olanlar git gide, gücün verebildiği hazların deneyimleri ile birlikte, daha zalim bir hal alırlar. İnsanlar üzerinde kurulan güç, insanlara yapmayacakları şeyi yaptırma yoluyla gösterildiği için; güç aşkıyla harekete geçmiş olan insan tutkuya müsaade etmek yerine acı vermeye eğilimlidir.” (Bertrand Russell, Nobel Ödülü konuşmasından)

La piedra de la paciencia

—  Hissettiğim, şeytânî değil. Hastalandığından ve ona her şeyi anlattığımdan beri, hissettiğim, rahatlamak. Garip değil mi? —  Anlattıkların bana çocukluğumu hatırlatıyor. Babam bir taştan bahsederdi. Efsanevî ve sihirli bir taş. Derdi ki: ‘O taşı bulursan, ona sırlarının verdiği ıstırabı anlat. Taş seni dinler. Başkalarına anlatmaya cesaret edemediğin ne varsa, taşa söyle, onunla konuş. O bütün

Birhan Keskin – Milonga

ılık süt gibiydin sen, uf uff. benim ağzımda bir zehir vardı, beni bu dünyaya ağzımda, hoh, bu zehirle bıraktığında ben senin kötü olduğunu anlamamak için, çok çalıştım. benim seninle ilgili bildiğim her şey bir yalandı. buna çalıştım. tersinden bir adaletsizliği anlamam gerekti benim, ve ben hoh, ben bunun için bir afrikalı gibi çalıştım. ılık süt
Hayal gücümün ürünleri arasında artık yaratıdan çok, hatırlama var. (Syf 31) İtiraflarımı yazdığımda artık yaşlanmış, hepsini denediğim hayatın boş zevklerinden bıkmıştım. Kitabımı hiçbir belgeye dayanmadan yazıyor, yalnız belleğime başvuruyordum. Belleğim anıları çoğunlukla anımsıyor, bazen de eksik anımsıyordu ve ben bu boşlukları bu anıların yerini doldurmak için hayal ettiğim, ancak onlara ters düşmeyen ayrıntılarla dolduruyordum. Hayatımın
Otelde konaklayan yalnızca iki Amerikalı vardı. Odalarına gidip gelirlerken merdivende yanlarından geçtikleri insanların hiçbirini tanımıyorlardı. Odaları ikinci katta denize bakıyordu. Parka, savaş anıtına da bakıyordu. Parkta büyük palmiyeler, yeşil banklar vardı. Hava iyi olduğunda her zaman şövalesiyle bir ressam oluyordu. Ressamlar palmiyelerin gelişme biçiminden, parklara ve denize bakan otellerin canlı renklerinden hoşlanıyorlardı. İtalyanlar savaş anıtını