Güneş cebimde bir bulut peydahladı. Taş, kördür diye yazdım. Ölüm, geleceksiz. Şeylerin yalnız adı var. ve: ‘Ad evdir.’ (Kim söyledi bunu?) Dün dağlarda dolaştım, evde yoktum. Bir uçurum bize bakmıştı, uçurumun konuştuğu usumda. Buydu bizim kendine sonsuz olanı duyduğumuz. Nesneler ki zamanda vardır. Terziler çıracısı Hermüsül Heramise’nin pöstekisi her bahar ayaklanırdı. Yağmur yağmamazlık edemez. Taş,
Şöyle bakıyorum şehre de, yeşil yeşil bir şey geçiyor içimden. Su mu, çayırlık mı, orman mı? Değil. Yeşil bir şey, zehir yeşili bir şey. Bir takım yeşil renkli zehirlerle zehirlenmiş, yeşil bir su. Köpek leşi gibi uyuyor şehir: Yok, değil, öyle değil… Köpek leşi, kokusu yönünden iğrenç, yoksa ölmüş bir köpekte kırılmış bir çocuk oyuncağının

Söylendim durdum

Şöyle bakıyorum şehre de, yeşil yeşil bir şey geçiyor içimden. Su mu, çayırlık mı, orman mı? Değil. Yeşil bir şey, zehir yeşili bir şey. Birtakım yeşil renkli zehirlerle zehirlenmiş yeşil bir su. Köpek leşi gibi uyuyor şehir: Yok, öyle değil… Köpek leşi, kokusu yönünden iğrenç, yoksa ölmüş bir köpekte kırılmış bir çocuk oyuncağının hüznünden başka,
Bir ümit hissinin içimi doldurduğu zamanlar olur, sanki orada, zihnimin dış yüzeyinin altında, anlaşılmayı bekleyen şeyler varmış gibi. Hani bir isim tam dilinizin ucuna gelir de bir türlü söyleyemezsiniz, işte bu da o aynı kışkırtıcı his. İnsanları düşündüğümde hissederim bunu, bir yirmilik diş çekilirken insanın aklına geliveren evrime dair izlerde, artık o alıştığı şekilde posalı
I. Altı yüz altmış altı güneş, ben lambayı söndürünce, gözlerimin uçurumuna indi. Alp dağlarının çukuru gibi, yılın kısa gününün yıldırımlar saçan ışığı. Alışkanlıklarıma engel oluyordu aydınlık, genel yaşamın utandırıcı koşullarında edinilmiş sıkılganlığı incitiyordu. Kara kristal perde çatlamıştı. Altı yüz altmış altı güneşin korkunç mu korkunç büyüteci altındaydım ve çamurlarla, kabuklarla, küllerle, birbirine dolanmış kıllarla, el
https://www.youtube.com/watch?v=NSnm7dSKOLA
Keyfim Şöyle Böyle, Dünya Sineması’na benzersiz eserler bırakan yönetmen Krzystof Kieslowski hakkında bir belgesel. Bu ilgi çekici filmde hem yönetmenin kendisi hem de yakın çalışma arkadaşlarının izlenimlerine ve anılarına yer veriliyor. Sonuçta ortaya Kieslowski’nin etkileyici bir portresi çıkıyor. https://www.youtube.com/watch?v=NSnm7dSKOLA Kieslowski’yi anlatan bir belgesel var: Krzysztof Kieslowski: I’m So-So… Kırmızı’yı çekip sakin bir hayat sürmek için
İnternetin yeni ikonlarından Krampus, Avrupa’nın pagan dönemlerinden kalma yeni yıl temalı kültürel karakterlerinden biridir. İçinde bulunduğumuz tüketim çağında AVM’ler birçok kültürün yeni yıl adetlerini harmanlayarak bu kültürel ögeleri ticari meta haline getirmektedir. Haliyle insanların boynuzlarıyla ve pek de güleç olmayan mizacıyla yeni yılbaşı maskotu olarak Krumper’e ilgi göstermeleri şaşırtıcı olmuyor. Hikâye kitaplarının aktardığına göre Krampus,
Artık yalnızca orji ve özgürleşme simülasyonu yapmak, hızlanarak aynı yönde gidiyormuş gibi görünmek geliyor elimizden; oysa gerçekte boşlukta hızlanıyoruz, çünkü özgürleşmenin tüm hedeflerini çoktan ardımızda bıraktık. Syf10 (orji: her alandaki özgürlüğün patladığı an. Simülasyon: Gerçekten fiili olarak var olmayan bir şeyi, bir durumu bütün bileşenleriyle birlikte gerçekmiş ve fiilen varmış gibi gösterme durumu anlamına gelir.)
Yalnızlık Mevsim Olur Tragedyalar’da mısra işlevini yitirmiştir. Gittikçe solan humor, büsbütün silikleşir; aşkın sözü edilmez; içkonuşmalarla desteklenen anlatım yerini kesik, yalın ve tekdüze bir monologa bırakır. Yalnızlık mevsim olur. Eliot’un deyimiyle, “sanki büyülü bir fener sinirleri desenlerle perdeye yansıtmıştır”. Eşyanın canlı profili öylece kalakalır; her şeyin soluk bir biçimi söz konusudur artık. Cansever, “Ellerini arar
Tomris Uyar’ın 1994 yılında katıldığı radyo programında nasıl çalıştığına ilişkin bir soruyu yanıtlıyor. Yazım sürecine ilişkin kısa sohbetin ses kaydı.