“Sanat dalları arasında, müzik hem tam anlamıyla soyut hem de çok içten bir biçimde duygusal olandır” diye yazıyordu Oliver Sacks müziğin kendine özgü gücünün insan ruhu üzerinde yarattığı etkiyi açıkladığı bir çalışmasında. Bu öyle bir güç ki insanlığın öne çıkan dehalarından bir kısmının kibrini ortadan kaldırmış ve onların akıllarını entelekte yönlendiren süresiz bir hayranlık durumu yaratmıştır.
Bu dehaların arasında büyük Alman filozofu Friedrich Nietzsche (15 Ekim 1844 – 25 Ağustos 1900) bulunmaktadır. Tanrı’nın öldüğünü ve değerli hiçbir şeyin kolay elde edilemeyeceğini iddia eden bu kişi hayatın yegâne inceliğini müzikte bulabilmiştir ancak.
Julian Young‘ın Nietzsche’den alıntı yaparak hazırladığı otobiyografik bir kitap olan Friedrich Nietzsche: Felsefi Bir Biyografi‘de Alman felsefe devi şöyle yazıyor:
Tanrı bize müziği bahşetmiştir; onun aracılığıyla her şeyin üzerine, yukarı doğru yol alabiliriz. Müzik bütün nitelikleri bir araya getirebilir: Bizi heyecanlandırabilir, avutabilir, neşelendirebilir ya da melankolik tınılarının en nazik olanıyla kalbimizin sertliğini yumuşatabilir. Ancak onun başlıca görevi düşüncelerimizi daha öteye taşımak, onları yüceltmek hatta bizi ürpertmektir. Müzikal sanat, şiirin kelimelerinden daha fazla içe işleyen sesler aracılığıyla bizimle konuşur ve kalbin en gizli oyuklarının içine yerleşir. Şarkıları varlığımızı yüceltir ve bizi iyi ve doğru olana yönlendirir. Ancak müzik eğer ki bir oyalama ya da beyhude bir alayiş amacı taşıyorsa, o zaman müzik günahkâr ve zararlıdır.
Nietsche bu sözleri on dördüncü yaş gününden iki ay önce yazmıştı. Bu detay “beyhude bir alayiş” ibaresi ele alındığında daha fazla değer kazanıyor.
Onun müziğe duyduğu içten sevgi asla tükenmedi. Hayatının sonlarına doğru yazdığı aforizmalardan birinde konuyu yine müziğe getiriyor ve sevgisini ölümsüzleştiriyordu:
Mutlu olmak için küçük bir şey bile yeterlidir. Örneğin bir gayda sesi! Müziksiz bir hayat, büyük bir hata olurdu – Almanlar Tanrı’yı bile şarkılar söyleyen biri olarak hayal ederler.