Küçük bir çam ormanı. Vakit sabah. Arı, sinek, kuş sesi. Bir siyah gözlükten görülen yerde ve ağaçlarda güneş parçaları. Sonra uzak, göğün kendi renginden biraz daha koyu kıyılara giden hudutlu bir deniz… İşte böyle bir yerde köyün insanlarını düşünüyorum. Kitaplar, bir zaman bana, insanları sevmek lazım geldiğini, insanları sevince tabiatın, tabiatı sevince dünyanın sevileceğini oradan
Şöyle bakıyorum şehre de, yeşil yeşil bir şey geçiyor içimden. Su mu, çayırlık mı, orman mı? Değil. Yeşil bir şey, zehir yeşili bir şey. Bir takım yeşil renkli zehirlerle zehirlenmiş, yeşil bir su. Köpek leşi gibi uyuyor şehir: Yok, değil, öyle değil… Köpek leşi, kokusu yönünden iğrenç, yoksa ölmüş bir köpekte kırılmış bir çocuk oyuncağının

Söylendim durdum

Şöyle bakıyorum şehre de, yeşil yeşil bir şey geçiyor içimden. Su mu, çayırlık mı, orman mı? Değil. Yeşil bir şey, zehir yeşili bir şey. Birtakım yeşil renkli zehirlerle zehirlenmiş yeşil bir su. Köpek leşi gibi uyuyor şehir: Yok, öyle değil… Köpek leşi, kokusu yönünden iğrenç, yoksa ölmüş bir köpekte kırılmış bir çocuk oyuncağının hüznünden başka,

Sait Faik için…

SAİD’İN ölümüne ne kadar yandım anlatamam. Halbuki fazla bir ahbaplığımız, arkadaşlığımız da yoktu. Yirmi yıl kadar önce bir kahvede tanışmıştık. Ayağını iskemlemin altına dayamış, yüzüme bakıyordu. Parklarda dolaştığımızı da hatırlıyorum. Orhan da vardı. Birkaç defa da beraber içtik. Bizi aynalı, mermer masalı, fıçılı meyhanelere götürmüştü. İlk okuduğum yazısı bir yolculuk hikayesidir. İskeleye gidip gidip bir

Sanki Burada Değilim (Sait Faik)

Artık kendimden kurtulmuşum, Kırmışım zincirimi. Şimdi karadayız, şarkılar söylüyor Karayel telefon tellerinde. Bir taka geçiyor uzaklardan Yeni şeyler söylerim, yeni şeyler. Yıldızlar, İstanbul’un ince bir minaresi, Kâğıthelvası, maltaeriği, kahve, cıgara, çukulata. Yeni günler geldi günlerime Perşembeler, pazarlar. Coşuyorsam gün olur, Gün olur gülüyorsam, Bunlar çocukluk değil, değil arkadaşım, Bunlar kırk yaşında başlayan bir lamba aydınlığı.
Ben şimdi böyle yapıyorum. Tertemiz bir şehirde, asfalt caddeler üstünde, dibinden metrolar geçen, üstünden kolosal otobüsler uçan, muazzam, eğlenceli bir şehirde, seninle yaşamak istiyorum. Yazılarım bize yaşamak için lazım olanı getiriyor. Büyük kahvelerde çay içiyor, temiz lokantalarda kolalı peşkirlerle yemek yiyor, latif rayihalı şaraplar içiyor, tertemiz bir yatakta seni kollarımın arasına alıyor, sana: – Bütün
Onun Amerikasını Onsuz Keşfetmek Pekâlâ Mümkün Olacaktı Artist, San’at ve Kitap Hakkında Telekkiler Birçok edip münekkit1 ve şairlerimiz mütemadiyen sanatın kolay ve güç tarafından; müvazeneden2, şekilden, bir kitapta aranılması lâzım gelen şeylerden bahsediyorlar. Fakat hiçbir zaman temas ettikleri noktalara tam bir cevap veremiyorlar. Daima kafamızda bir sürü istifham3 işareti canlanıyor. Bütün bu makalelerin sonunda alacağımızı

Hakikatte hapis, hayallerinde hür!

Sivas’tan İstanbul’a uzanan bir ‘Çalıkuşu’ hikâyesi; Cumhuriyet döneminin ilk yıllarından günümüze bir zaman yolculuğu… İpek S. Burnett, ilk romanı ‘Romancı’ ile etkileyici bir yazar. Varlıklı bir ailenin ‘tutsak’ kızı Süreyya ile Sivas’tan ilk kez İstanbul’a gelen küçük Ferit’in gülümseten, iç burkan, can yakan, yanak ıslatan dostluğu… Bol göndermeli kısa cümleler İpek S. Burnett, ‘Romancı’ ile